Galatasaray Ekmas Başantrenörü Yakup Sekizkök, takvim.com.tr'den Görkem Ağgündüz'ün konuğu oldu.
Darüşşafaka'dan Galatasaray'a geçişinde yaşananları ve sarı kırmızılılardaki hedeflerini anlatan Sekizkök, milli takım havuzundaki oyuncuların performanslarını da değerlendirdi.
İşte Sekizkök'ün kariyerine dair bir çok özel anısını anlattığı o röportaj;
"GALATASARAY HER ANTRENÖR İÇİN BÜYÜK ŞANS"
- Sezona Darüşşafaka'da başladınız, ardından Galatasaray'a geçtiniz. Bu süreç nasıl oldu? İlk teklif ne zaman geldi?
Benim adıma hareketli bir sezon oldu. Yazın Anadolu Efes'ten ayrıldıktan sonra Darüşşafaka ile hem transfer dönemine hem de sezona erken bir giriş yaptık.
İyi de başladık. Daha sonra sezonun ortalarına doğru Galatasaray'dan bir teklif aldım. Bunun öncesinde inişli çıkışlı bir dönemimiz oldu Darüşşafaka'da. İyi giden takımı tekrar yapılandırmamız gerekti. Bu dönemde de ben kulübe ve yönetime tüm desteğimi vereceğimin sözünü vermiştim. Birçok oyuncumuz ayrıldı. Ben takımda kaldım düzlüğe çıkana kadar. Galibiyetler başladı, takım düzeldi ardından Galatasaray'dan bir teklif geldi.
Galatasaray gibi bir camiada antrenörlük yapmak bu oyuncu grubuna liderlik etmek çok önemli bir şans. Her Türk antrenör için... Çok hızlı bir süreçti. 24 saat içinde teklif geldi, konuştuk. İki kulüp anlaştı ve bu transfer gerçekleşti.
Bu dönemde bana destek olan bu fırsatı kullanmama yardım eden yöneticilere teşekkür ederim.
Şimdi de yeni yolumuza çıktık, sezona Galatasaray ile devam ediyoruz.
"YENİ FİKSTÜR BİZİ BEKLİYOR"
- Zorlu bir fikstürle başladınız Galatasaray kariyerinize. Gelirken nasıl bir takım bekliyordunuz? Nasıl bir takım buldunuz?
Fikstürü seçme şansımız yok. Gelen her rakibi yenmek için gerekli hazırlıkları yapıp sahaya çıkıp mücadele etmek zorundasınız. Galatasaray çok iyi bir kadro, kaliteli Türk oyuncu kadrosu var. Ben geldiğim zaman iki taraflı bir yorgunluk vardı. Hem takım ritminde değildi, ben de çok hastaydım.
Çok kısa bir sürede 4 tane maçı bir seri gibi oynadık. İlk 4 günde Fenerbahçe ve Ludwigsburg maçlarını oynadık. Burada Şampiyonlar Ligi fikstürünün bir dezavantajıyla takım henüz bence ritmini bulamamıştı. Bu fikstürde bir hafta içi maç oluyor ertesi hafta olmuyor. Her hafta maç oynamak zor olsa da bu düzensizlik takımın ritme girmesine engel oluyor.
İlk maçlarda tabii ki galibiyeti istiyorduk ama daha çok skora takılmadan ilerisini düşünerek bir yüklenme yaptık. Akabinde gelen Türkiye Kupası ve milli takım arasında da yüklenmeye devam ettik. Şu an istediğimiz seviyede değiliz ama en azından tempomuz ve enerjimiz arttı. Bundan sonra çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Şampiyonlar Ligi'nin ardından haftada tek maça düşeceğiz. Bu da bir sıkıntı bence. Çok tecrübeli bir oyuncu grubu var. 3 günde bir maç oynamaya alışkın bir takım. Yeni bir fikstür bizi bekliyor. Oyuncuları buna göre hazırlamamız gerekiyor. Play-off'lara kadar istediğimiz noktaya gelip, hedefimize yürüyeceğiz.
"GELECEK SEZON HEDEFİMİZ FİNAL-FOUR"
- Şampiyonlar Ligi'nde alınan galibiyetlere rağmen Avrupa'ya veda edildi. Galatasaray'ın bu sezon ligde ve gelecek sezon Avrupa'daki hedefleri neler?
Maalesef bizim için önemli bir hedefti Şampiyonlar Ligi ama Ludwigsburg'tan skor avantajını alamadık ve averajla Avrupa'dan elenmiş olduk. Buradaki macera bitti.
Önümüzdeki sene Şampiyonlar Ligi'nde hedefimiz Final-Four.
Ligde ise sezonu ilk 6'da bitirip play-off'lara girebileceğimiz en iyi noktadan girmek istiyoruz. Yarı finali hedefliyoruz. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Oyuncu kadromuzun da performansının arttığını, birlikteliğin arttığını görüyoruz. Bu da bize umut veriyor. Hedefimizi gerçekçi kılıyor.
"TRANSFER ŞART DEĞİL"
- Takımda eksik gördüğünüz bölgeler neler? Parker Cartwright transferi takıma neler katacak?
Takımda bir eksiğimiz yok. Özellikle bazı pozisyonlarda çok tecrübeli oyuncularımız var. Hem pota altında hem guard pozisyonunda. Ben 2-3 guard yan yana oynamayı tercih ediyorum. Topa yön veren oyuncuların sahada olmasını istiyorum. Bu yüzden takıma, önümüzdeki sezonki hedeflerimize yürürken yol gösterici olacak bir guard daha ekleyebilir miyiz arayışına girdik. Eksik var diye transfer yapmadık. Uzun vadeli planda araştırmamızı yaptık ve Parker ile anlaştık.
Eğer biz listemizde olan oyunculardan biriyle, bu uzun bir liste de değil, kafamızdaki isimle anlaşamasaydık bu kadromuzladevam edecektik. Her hangi bir eksiğimiz yok, elimizdeki tüm oyunculara güveniyoruz. Bir ritimsizlik, istikrarsızlık vardı. Maçtan maça hatta maç içerisinde bireysel performans bazında iniş çıkışlar vardı. Fakat bunları tamamlıyoruz. Oynadığımız maçların da bize çok katkısı oldu. Sizin bahsettiğiniz gibi, fikstür zordu ama o takımlarla oynamak bize gerçek hedefimizde hangi seviyeye gelmek istediğimizi gösterdi. Hedef her zaman kazanmak Galatasaray için ama bize çok iyi antrenman fırsatı oldu o maçlar.
Daha sonra galibiyetler başladığında da Telekom deplasmanı, Bonn maçı, Darüşşafaka, Ludwigsburg galibiyetleri de bizim iyi bir noktada olduğumuzu gösteriyor.
"ERGİN ATAMAN DEVAM ETMEMİ İSTEDİ"
- Çok uzun yıllar Ergin Ataman'ın yardımcılığını yaptınız. Başantrenör olmaya nasıl karar verdiniz? Ergin Ataman'ın tepkisi ne oldu?
Benim zaten uzun süredir hedefimdi. Fakat Anadolu Efes'te Ergin Ataman ile çalışma fırsatı doğmuştu. İşler çok yolunda gitti ve iyi giden bir şeyi bozmamak adına bu hayalimi erteledim.
Bir hayalim de tabii ki Anadolu Efes'te başantrenörlüğe yükselmekti. Orada ikinci adamdım senelerce. Fakat sezon bittiği zaman farklı bir yola yürüyeceğimiz kesinleşti. Bu noktada bana ilk teklifi yapan Darüşşafaka oldu. Çok değerli bir kulüp, bir sürü oyuncu ve antrenör yetiştirmiş bir camia. Ayrıca bir eğitim kurumu. Akademik bir yapısı var. Benim adıma büyük bir şanstı.
Ergin Hoca, kendisiyle Panathinaikos'ta çalışmamı istedi. Ben kendisine farklı bir yolda ilerleyeceğimi söylediğim zaman çok destek oldu, anlayışla karşıladı. Sonunda da Darüşşafaka ile anlaştık ve ilerledik.
"MİLLİ TAKIM EN ÜST MERTEBE"
- En büyük hayalinizin milli takım başantrenörlüğü olduğunu belirtmiştiniz. Bu bir hedef mi yoksa kariyeriniz içerisinde gerçekleştirmek istediğiniz bir başarı mı?
Her zaman yurt dışı düşünüyor musunuz? NBA'de çalışmak istiyor musunuz? soruları geliyor. Tabii ki herkes özellikle NBA'de çalışmak ister. Bence bir Türk antrenör için en büyük mertebe milli takım başantrenörlüğüdür. Ama bu son nokta değil.
Her zaman daha iyi oyuncularla çalışmak, bulunduğunuz kulübün oyuncularını geliştirip daha yüksek başarıları hedeflemek... Tüm süreç benim hedefim. Bu süreci yönetmek ve içerisinde yer almak hedefim. İnşallah daha uzun bir kariyerim var önümde. Milli takım da bu süreçte benim için bir hedef.
Farklı dönemlerde milli takımda görev alma şansı elde ettim. Şu anda da milli takımda görev alıyorum. Bu 3. dönemim. İnşallah başarılı olacağız. Avrupa Şampiyonası eleme maçlarını oynamaya devam ediyoruz, çok iyi kadromuz var.
Şu an mevcut takımımın başarısı önemli. Ama ilerideki hedefim milli takımın başında yer almak.
"ALPEREN ŞENGÜN BİR STAR"
- Milli takımımızın güçlü bir kadrosu var şu anda. Alperen Şengün'ün performansı için neler söylersiniz? Galatasaray'ın başına geçmenizin ardından yerli oyuncuların performansında da artış oldu. Bu konu hakkında düşünceleriniz neler?
Öncelikle Alperen Şengün'e geçmiş olsun diyelim. Çok üzüldük, çok korktuk. Önce ayak bileğinin burkulup ağırlığın dize gelmemesi büyük şans. İyi bir sezon geçiriyordu, takımının da kendisi ile ilgili uzun süreli planları var. O yüzden onu bu sene kullanmayıp gelecek sezona hazırlayacaklardır.
Milli takımımız için de önemli bir oyuncu. Şu an Alperen kendi takımının starı, yıldız oyuncusu. Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur'dan beri NBA'de bu rolde oynayıp gelip milli takıma hizmet eden bir oyuncu olmamıştı.
Ben geldikten sonra Galatasaray'ın yerli oyuncularında bir performans artışı oldu ama, benim elimde sihirli bir değnek yok, genel antrenman tempomuzun artması, fikstürün değişmesi ve her hafta maç oynamamızın bir etkisi oldu.
"UMARIM OLUMLU GERİ DÖNÜŞ ALMAYA DEVAM EDERİM"
- 'Elimde sihirli değnek yok' dediniz ancak Darüşşafa'dan öğrenciniz Can Korkmaz'ın bir açıklaması oldu sizinle ilgili. 'Saha dışında da çok iyi bir liderdi' dedi. Saha dışında oyunculara yaklaşımınız nasıl?
Darüşşafaka'nın çok değerli bir ekibi var hem teknik hem idari olarak. Rüçhan Tamsöz şu an göreve devam ediyor. O da ekibin bir parçasıydı.
Şu an Türkiye Basketbol Ligi'nde veya milli takımımızda ana rollerde olan, kendi takımlarında iyi süreler alan bu jenerasyonla çok uzun süredir birlikteyim. Bu oyuncular küçük takımlarda oynuyorlarken biz beraberdik, rakiptik.
Birçok tecrübe yaşıyorsunuz beraber. Dolayısıyla benim onlarla iletişim kurmak için ekstra bir çaba sarf etmeme gerek kalmıyor. Çok doğal gelişiyor iletişimimiz. Onların o anki duygu durumlarını anlamam çok doğal oluyor.
Şanslıyım ki hem Darüşşafaka'da hem Galatasaray'da iletişime açık oyuncular var. Her oyuncu aynı mizaçta olmuyor. Bazı oyuncular daha içine kapanık olabiliyor. Bunlara da saygı göstermek lazım.
Tek bir metodum yok. Her oyuncunun ihtiyacını doğru tespit edip, ona uygun metotla yaklaşıp onu ikna etmek lazım. Çok zor bir iş yapıyoruz, iletişim bizim işimizde çok önemli.
Can Korkmaz'a da nazik sözleri için çok teşekkür ederim. Umarım bundan sonra da böyle devam eder ve yine oyuncularımdan olumlu geri dönüşler alırım.
"EĞİTİMİN YAŞAMIN HER ANINDA ÖNEMİ VAR"
- Ekonomi üzerine bir eğitim gördünüz. Bunun antrenörlüğünüze ne gibi faydaları oldu?
Tabii ki ekonomi eğitiminin doğrudan saha içine bir yansıması olmuyor. Eğitime sadece alan olarak bakmamak lazım. Aldığınız eğitim size bir çok dalda ve disiplinde fayda sağlıyor. O yüzden şu an bulunduğum noktaya gelmemde eğitimin büyük katkısı var.
Şu anki karakterimin oluşmasında, aile hayatımda, iş ve arkadaş ilişkilerimde aldığım eğitimin çok faydasını gördüm. 4 yıl boyunca her gün disiplinli bir şekilde çalışıp, emek verip, bir noktaya gelmek insanı iş hayatına da alıştırıyor. Öyle de bir faydası var.
En yakın arkadaşlarım üniversite hayatımdan. Eşim de Koç Üniversitesi mezunu. Eğitim size sosyal hayatınızda da aile hayatınızda da farklı kazanımlar sağlayabiliyor.
"ANTRENÖR OLMAYA O AN KARAR VERDİM"
- Basketbol hevesi nasıl başladı? Koçluğa geçiş süreci nasıl oldu?
Ben futbol delisi bir çocuktum. Alt yapılarda da oynadım. Lise sınavları döneminde sporla bir ara oldu. Anadolu Lisesi'ni kazandıktan sonra orada basketbolla tanıştım. Önce okul takımında yer alıp oradan kulüp takımına geçiş yaptım. Şimdi çocuklar küçük yaşta kulüplerde, basketbol okullarında tanışıyorlar branşta sonrasında okul takımında yer alıyorlar. Bende tam tersi oldu ve çok sevdim.
İlk antrenörlük deneyimim de okul takımında oldu. Lise son sınıftayken orta okul takımına antrenörlük yaptım. Benim ilk antrenör olacağımı söyleyen rahmetli Gürkan Zeroğlu, daha ben yıldız takım oyuncusuyken 'iyi oyuncusun ama sen ileride antrenör olacaksın' demişti o zaman. Bir noktadan sonra ben de oyuncu olarak istediğim seviyelerde basketbol oynayamayacağımı gördüm.
'Onu görmeniz bile iyi bir antrenör olacağınızın sinyalini vermiş...'
O görülmeyecek gibi değildi. Orada Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri, Ömer Onan, Muratcan Güler, Tutku Açık... Öyle bir jenerasyon ki bu adamların içinde kafa kaldırmak mümkün değil.
Ben de erkenden basketbolun içinde de kalmak istediğim için üst seviyede de yer almak istediğim için yolumu antrenörlüğe çevirdim.
"ATAMAN İLE TANIŞMAMIZ..."
- Ergin Ataman ile nasıl tanıştınız?
2010-11 sezonunda Beşiktaş'ta çalışıyordum. Sezon ortası Burak Bıyıktay görevden ayrılıp Ergin Ataman göreve geldi. Daha önce defalarca karşı karşıya gelmiştik ama ilk defa bire bir ilişkimiz Beşiktaş'ta başladı.
Daha sonra 1 buçuk sezon orada çok iyi bir dönem geçirdik. 3 kupa kazandık.
Ardından Ergin Hoca Galatasaray'ın başına geçtiğinde bana bir teklif yaptı. Ben de bunu değerlendirdim. Orada da Euroleague hedefleyen bir kadro kuruldu. Kariyerim için daha doğru bir adım olacağını düşündüğümden dolayı Galatasaray'a geçtim.
Sadece bir kulübe bağlı kalayım şeklinde değil de, daha üst seviyede yer alma fırsatı gelirse onu değerlendirmek istedim ve kariyerimde hep bu şekilde adımlar attım.
Ergin Ataman ile tanışmamız böyle başladı. Daha sonra Galatasaray, Anadolu Efes ve Milli Takım'da da devam etti.
"ŞAMPİYON OLUNCA NE OLDUĞUNU ANLAMADIM"
- Kariyerinizdeki en sevindiğiniz ve en üzüldüğünüz maçlar hangileri?
En üzüldüğüm ile başlayayım. CSKA Moskova'ya kaybettiğimiz Euroleague finali. Biz oraya çok inanarak gelmiştik. Kamuoyunda Final-Four'a kaldığımız için başarılı görülsek de biz şampiyonluğa inanıyorduk. Belki de önümüzde Fenerbahçe örneği olduğu için... Önce play-off'a, ardından Final-Four, final ve şampiyonluk. Kupaya uzanana kadar oraları da tecrübe etti.
Biz çok inanıyorduk takıma ve şampiyon olacağımıza. Yarı finalde Fenerbahçe'yi net bir skorla geçtik. Ama o gün final maçında ne yaptıysak ne denediysek olmadı. O bizim içimizde kaldı.
Şimdi sorunun ikinci bölümüne geçiyorum, en mutlu olduğum maç;
Ertesi sene pandemi dolayısıyla sezon yarım kalınca o mağduriyet, kursağımızda kalan şampiyon olamama duygusu çok uzun sürmüş oldu. Köln'deki Final Four'a kadar sürdü.
Orada şampiyonluğu yaşayınca bir dakika kadar ne olduğunu anlamadık. Ondan sonra ne kadar büyük başarı olduğunu anlıyorsunuz. Bir Türk takımıyla, Türk antrenör gurubuyla, tabii Mijatovic de grubun içerisindeydi. O da 10 yıldır Anadolu Efes'te çalışıyordu hali hazırda başantrenör olarak da hizmet etmeye devam ediyor. Türk oyuncuların rol aldığı, Sertaç Şanlı, Doğuş Balbay, Buğrahan Tuncer... Bizim için çok önemli başarıydı. Kariyerimde en mutlu olduğum maç diyebilirim.
"MOTİVASYONU SAĞLAMAK ZOR OLMADI"
- Önce final kaybediliyor, ardından pandemi nedeniyle elden alınan bir şampiyonluk. Sonrasında ise üst üste gelen zaferler. Oyuncu grubunun motivasyonunu nasıl sağladınız?
Burada Ergin Ataman'ın emeklerini de muhakkak söylemek lazım ama zor da olmadı. O final öyle bir içimize oturdu ki oyuncular çok motiveydi. Hedefi direkt şampiyonluğa göre koydular.
Sezonu belki pandemi senesinde olduğu gibi fark atarak 3. periyotlarda maçı kırarak gitmedik, daha dengeli gittik ama herkes hedefe kitlenmiş durumdaydı. Önceki yıllara göre motivasyonu sağlamak daha kolay oldu.
Bireysel performanslarda iniş çıkışlar vardı ama doğru zamanda hep beraber hedefe kitlenmiş ve top seviyedeydik takım olarak.
Avrupa şampiyonluğundan sonra lige motive etmek ise çok zor oldu açıkçası. Ayrı bir challange oldu bize de.
"ANTRENÖR OLACAKLARA ÖNERİM..."
- Kariyerine basketbolda devam etmek isteyen genç koçlara ve oyunculara tavsiyeleriniz ne olur?
Bu bir kilometre işi. Takım antrenmanlarının dışında gerekirse bireysel antrenman yapmak. Antrenöründen izin alarak bir üst ya da alt jenerasyonla çalışmak. Bizim zamanımızda alt jenerasyonla antrenman yapmak normal bir durumdu. Şimdi çocuklar kendilerineden küçük oyuncu grubu ile çalışmayı hor görüyorlar
Aynı şey antrenörler için de geçerli. Şu an her antrenör bir oyuncu grubuyla çalışmak istiyor. Ama aynı anda birden fazla takım çalıştırmak, farklı jenerasyona yardımcılık yapmak bunlar çok şey katıyor bence. Bana çok şey kattı. Aynı anda farklı oyuncular, farklı yaşlar, farklı hedefler çok şey öğretiyor. Sadece öğretmiyorsunuz, çocuklardan da öğrenebiliyorsunuz. 3 yılda yaşayacağınız tecrübeyi 1 yılda yaşamak demek bu.
Ben de o kadar yaşlı değilim ama bazen genç antrenör arkadaşlarla konuştuğumda şöyle serzenişler oluyor. Antrenmanlar geç bitiyor, salon olmuyor, çok yoruluyoruz, kendimize vakit ayıramıyoruz... Ben antrenörlüğe başladığım zaman hiç böyle sıkıntılarım olmamıştı. Hep sahada olayım, şu antrenmanı da bitireyim şu idmanı da yapayım... O kilometreyi yapmak size çok şey katıyor, bazı kazanımları doğal yoldan öğretiyor.
Bunun yanında Antrenör Eğitim Dairesi, TÜBAD ve Basketbol Antrenör Derneği çabalarıyla çok fazla seminer yapılıyor. Bazıları kurs dediğimiz sınav geçerek antrenörlüğünüzü geliştirebileceğiniz kurslar. Bazıları da uluslararası eğitimler ve seminerler. Bunları takip etmelerini tavsiye ederim. Ben takip etmeye çalışıyorum. Benim nacizane verebileceğim tavsiyeler bunlar.