Ülkemiz futbolunda en son kovulan yabancı teknik adam olan Vitor Pereira'nın ardından gözlerin topun ağzındaki yabancı teknik direktörlere çevrildi. Geçtiğimiz sezon şampiyonluğu Beşiktaş'ın kazanması ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nden elenilmesi Portekizli teknik direktör Vitor Pereira'nın gönderilmesinin başlı sebeplerinden oldu. Pereira'nın gönderilmesi geç bile kalınmış bir karar olarak gündeme yansıdı. Geçtiğimiz sezon başında yapılan yıldız transferlere rağmen Vitor Pereira'nın aldığı başarısız sonuçlar bu sezon lig başlamasına sayılı günler kala sonunu hazırlamış oldu. Fenerbahçe'deki sorunun hoca sorunu mu yoksa başka bir sorun mu olduğunu yeni teknik direktör Vitor Pereira'nın performansından sonra göreceğiz. Şimdilik Türkiye 'ye gelip dört büyükler tarafından kıymeti bilinmeyen teknik direktörleri sizler için mercek altına aldık. HORST BUHTZ ( BEŞİKTAŞ ) 1937-1962 yılları arasında top koşturan ve en çok 1952-1057 yıllarında Torino'da sergilediği performansla hatırlanan Alman teknik adam Horst Buhtz, 1957 yılında başladığı teknik direktörlük kariyerinin başlarında oyuncu-teknik adam olarak gösterdiği performanstan sonra aldığı takdirlerden ötürü 1974 yılında Beşiktaş'ın başına getirilmişti. İlk sezonunda ligi 5. bitirse de, Beşiktaş kulüp tarihinin ilk Türkiye Kupası'nı kazandıran isim olarak adını kulüp tarihine kazımıştı. 2. sezonunda ise kelimenin tam anlamıyla siyah beyazlı kulübü iflas ettirmişti. Ligde galibiyetsiz geçen uzun haftaların ardından, Kupa Galipleri Kupasının daha ilk turunda Fiorentina'dan 3 gol yenmesi bardakları taşırmıştı. Buhtz'un Beşiktaş'taki kariyeri konuşulmaya başladığı sırada gelen ağır bir Bursaspor yenilgisinden sonra daha Ekim ayında Buhtz'un görevine son verilmişti. Sigfried Held (Galatasaray) 60'lı yıllarda futbola başlayıp, Borussia Dortmund'da unutulmaz başarılara imza atan ve 1981'de futbol hayatını bitiren Held, Schalke 04 ile başlayan teknik direktörlük kariyerinin 8. yılında Galatasaray'ın başına geldiğinde tarih 1989'du. Sadece bir Başbakanlık Kupası zaferi yaşayabildiği Galatasaray'da Held'in ismi taraftarlar arasında nefretle anılır. Yedek kulübesinde uyukladığı söylentilerinden ve neredeyse her maçın berabere bitmesine yol açan taktiklerine kadar, adı geçtiğinde sarı kırmızılı renklere gönül veren herkesin tüylerini diken diken eden bir performans sergileyen Held, kendisinden önceki teknik direktör olan Mustafa Denizli'ye yeriniş bırakarak takımdan gönderilmişti. eld'in futbol felsefesini anlamak için verdiği bir demece bakmak yeterli olabilir. Zar zor kazanılan bir Samsunspor maçının ardından taraftarların futbolu eleştiren protestosuyla karşılanan Held 'Her maçı bu skorla bitirirsek şampiyon oluruz, neden mutlu değiller anlamıyorum' şeklinde bir söylemde bulunmuştur. Held'in adı sarkı kırmızılı camiada yer yer bir nefret sembolü olarak görülür. FRİEDEL RAUSCH (FENERBAHÇE) Kariyerinde sadece iki takımda forma giyen Rausch, 1962-1971 yılları arasında Schalke'de gösterdiği performansla tanınır. Rausch, 1976'da Schalke'de başladığı teknik direktörlük kariyerinde Almanya'da sergilediği performanstan sonda 1980 yılında Fenerbahçe'nin başına getirildi. Trabzonspor'un fırtına gibi estiği bir sezonda, Fenerbahçe tarihin en kötü dönemlerinde takımın başında bulunan Rausch, 16 takımlı ligde averajla kümede kalabilmiştir. Son haftayı 29'ar puanla kapatan Fenerbahçe, Altay ve Adana Demirspor arasında averajı sadece 4 olan Fenerbahçe kümede güçlükle kalabilmişti. Çıktığı her 3 maçtan birini kaybeden takımın tek sorumlusu olarak görülen Rausch, ertesi sezon yetkileri kısıtlanmış bir şekilde görevinin başında kaldı. MİCHAEL SKİBBE (GALATASARAY) Schalke 04'te sadece 2 yıl futbol oynadıktan sonra altyapılarda ve yardımcı antrenörlük görevlerinde yer alan Skibbe 1998-2000 dönemindeki Borussia Dortmund performansıyla teknik direktörlük kariyerinin zirvesine çıktı. 4 yıl boyunca Alman milli takımında yardımcı antrenörlük yaptıktan sonra 3 yıllık bir Leverkusen deneyimi yaşayan Skibbe geleceği parlak bir teknik adam olarak görülmeye başlandı. Ancak 2008'de Galatasaray'a geldikten sonra tüm kariyeri tepetaklak oldu. İyi başladığı sezonun sonunu getiremeyen Skibbe, üst üste alınan kötü sonuçların ardından Galatasaray'ın Kocaelispor'a 5-2 mağlup olduğu maçın ardından görevinden alındı. Skibbe'nin elinde; Hasan Şaş, Ümit Karan, Mehmet Topal, Milan Baros, Harry Kewell, Arda Turan, Lincoln gibi oyunculardan oluşan zengin bir kadro vardı. JOZEF VENGLOS (FENERBAHÇE) Çek futbolunun marka isimlerinden biri olan Venglos, tam bir milli takım teknik direktörü olarak bilinir.. Fenerbahçe'ye 1991 yılında gelmeden önce Sporting Lisbon ve Aston Villa'da kısa deneyimleri olan kurt hoca, aslında kulüp takımlarını yönetmekte pek tecrübeli bir isim değildi. Çekoslavak milli takımlarını uluslararası kupalarda çeyrek finallere taşıyan isim olan Venglos 2 yıllık sarı lacivertli kariyerinde lanetle anılan bir isim olmuştu. Aziz Yıldırım'la dirsek teması halinde çalışan Venglos, Fenerbahçe'nin Avrupa tarihindeki en kötü hezimetlerinden biri olan 7-1 kaybedilen Sigma Olomouc maçının altına imzasını atmıştı. Çekoslavakya'nın bir köy takımı olan Sigma'dan alınan bu mağlubiyet, Venglos'un intiharı niteliğindedir. Fenerbahçe'nin 5. bitirebildiği sezonda Kocaelispor'un gerisinde kalarak Avrupa kupalarından mahrum kalmasına yol açan Venglos, UEFA'nın çok değer verdiği bir isimdir. BERND SCHUSTER (BEŞİKTAŞ) Alman futbolunun efsanelerinden olan Schuster, 1978'de başladığı futbolculuk kariyerinde Barcelona ve Real Madrid'de art arda toplam 10 sezon forma giyerek, ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu ıspatlamıştır. 1998'de başladığı teknik direktörlük kariyerinde yükselen grafiğiyle dikkat çeken Schuster, 2007 yılında Real Madrid'in başına getirilmişti. 2010 yılında Beşiktaş'a imza atan Schuster, futbol hayatı boyunca hiç görmediği kadar eleştiriyi Türkiye'de görmüştü. 7 Milyon Euro'dan fazla bir ücretle Quaresma transferiyle işbaşı yapan Schuster, daha görev süresi tamamlanmadan apar topar gönderilmişti. 2010-2011 sezonunda Beşiktaş, 9 beraberlik ve 10 mağlubiyetle sezonun yarısını kelimenin tam anlamıyla pas geçmişti. -Şike iddiasıyla üstünde hala soru işaretleri olan bu sezonda Beşiktaş ilk iki takımın tam 28 puan gerisinde kalmıştı! Almeida, Fernandes, Quaresma, Guti, Rüştü, Ernst, Ferrari gibi zengin bir oyuncu kadrosuyla alınan bu kötü sonuca rağmen, Beşiktaş sezonu Türkiye Kupası zaferiyle noktalamıştı, ancak bu kupa da şike gölgesi altında kalmaktan kurtulamamıştı. Schuster döneminin getirdiği mali açıklar, eleştirilen bir yönetimin de maddi politikalarıyla birleşince Beşiktaş Avrupa kupalarından 1 yıl uzaklaştırılmıştı. HUGO BROOS (TRABZONSPOR) Son yıllarda büyük bir ivme kazanan Belçika futbolunda efsane bir defans oyuncusu olan Broos, 1970-1983 yıllarında Anderlecht'teki performansıyla tanınır. 1991'de başladığı teknik direktörlük kariyerinde Belçika kulüplerindeki başarıylarıyla anılan Broos, 2009'da Trabzonspor'a imza attı. Bu imza tecrübeli ismin keriyerini adeta sonlandıran bir hamle oldu. Görevi devralan Şenol Güneş'in zar zor ligi 5. bitirmesini sağlayabildiği Trabzonspor'da Broos, tüyler ürperten bir performansa imza atmıştı. Song, Selçuk İnan, Umut Bulut, Burak Yılmaz, Alanzinho, Yattara, Teofilo, Gabric ve Colman gibi zengin bir kadrodan bir türlü verim alamayan Broos alınan 9 mağlubiyet ve 9 beraberliğin bir numaralı sorumlusu olarak görülür. GHEORGHE HAGİ (GALATASARAY) Dünyada Pele ve Maradona'nın ardından akla gelen birkaç futbol üstadından biri olarak kabul edilen Hagi, 1982 yılında başladığı futbolculuk kariyerinde Barcelona, Real Madrid ve Galatasaray gibi takımların formasını giymiş büyük bir oyuncudur. 2001'de başladığı teknik direktörlük kariyerinde ilk olarak 2004-2005 sezonunda başına geçtiği Galatasaray'da ligi 3. tamamlamış ve Fenerbahçe'yi 5-1 mağlup ederek Türkiye kupası sevinci yaşamıştır. Bülent Korkmaz, Song, Hakan Şükür, Conceiçao, Franck Ribery, Necati Ateş, Arda Turan, Hakan Ünsal, Ergün Penbe, Baliç, Hasan Şaş, Ümit Karan, Mondragon, Arif Erdem gibi yıldızlarla dolu bir kadronun başında bulunan Hagi'nin 3. tamamladığı sezon bir başarısızlık olarak görülmüştü. Fakat Hagi'nin asıl başarısızlığını henüz kimse görmemişti. 2010'da başarısız bulunarak gönderilen Rijkaard'ın yerine Ekim ayında gelen Hagi, Mart ayına kadar süren çalışmalarında Galatasaray tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşatmıştı. 7 milyon Euro ile transfer edilen Misimovic, 5 milyon Euro'ya alınan Stancu, 2 milyon Euro ile transfer edilen Culio'nun yarattığı maddi sorunlarla uzun süre boğuşmak zorunda kalan Galatasaray, şike soruşturmasının gölgesinde kalan bu sezonu ancak 8. tamamlayabilmişti. 16 mağlubiyet ve eksi 5 averajla 34. haftaya giren Galatasaray, tarihinin en kötü performanslarından birini ortaya koymuştu. SEBASTİAO LAZARONİ (FENERBAHÇE VE TRABZONSPOR) Brezilya futboluna libero sistemini getiren adam olarak bilinen Lazaroni, 1984 yılında başladığı teknik direktörlük kariyerinde 1996 yılında Fenerbahçe'ye gelene kadar inişli çıkışlı bir kariyer ortaya koymuştu. Son 6 yıldır Katar milli takımının sorumluluğunu üstlenen Lazaroni, Oğuz ve Aykut gibi isimlerin Fenerbahçe'den uzaklaştırıldığı bir sezonda başında bulunduğu sarı kırmızılı takımı ancak 3. yapabilmişti. Genel olarak iyi sayılabilecek bir performanse imza atan Lazaroni, o sezon olağanüstü bir performans sergileyen Galatasaray ve çok az gol yiyerek sezonu 2. sırada tamamlamayı başaran Beşiktaş'ın gölgesinde kalmıştı. Rakipleri kadar gol atamadığı için yarışın gerisinde kaldığı için eleştirilen Fenerbahçe'de Lazaroni'nin sistemi taraftarlar tarafından beğenilmemişti. Ancak Lazaroni'nin Türkiye'de yaşadığı asıl facia 2006 sezonunda başına geçtiği Trabzonspor'da gerçekleşecekti. Sadece 5 hafta süren Trabzon macerasında kaybettiği puanlarla lige berbat bir başlangıç yapan Trabzonspor, Lazoroni'nin ardından göreve gelen Ziya Doğan yönetiminde ancak 52 puan toplayabilmiş ve ligi 4. tamamlayabilmişti. WERNER LORANT (FENERBAHÇE) 1971 yılında başladığı futbolculuk kariyerinde 1984 yılına kadar Bundesliga ekiplerinde forma giyen Werner Lorant, 1986 yılında teknik direktörlüğe başlamıştı. 1980 Munchen'de gösterdiği perdormansın ardında 2002'de Fenerbahçe'nin teknik patronluğuna getirilen Lorant, sarı lacivertli kulübe tam anlamıyla bir travma yaşatmıştı. Ortega, Rebrov, Revivo, Washington, Yusuf Şimşek, Rapaiç, Ogün, Tuncay, Fatih Akyel, Mirkoviç gibi önemli oyuncularla kurulu bir kadroya sahip olan Lorant Fenerbahçe'nin sadece 13 maç kazanabildiği bir sezonu 6. bitirmesine yol açmıştı. Lider Beşiktaş'ın tam 34 puan gerisinde kalan sarı lacivertli ekip Lorant'ın gönderilmesiyle sezonu Oğuz Çetin yönetiminde tamamlayabilmişti. VICENTE DEL BOSQUE Beşiktaş'ı çalıştırdığı dönemde söylenenleri hatırlayın. Utandınız değil mi?! Yalnız değilsiniz; Real Madrid ile ve İspanya milli takımıyla elde ettiği başarılara rağmen Vicente Del Bosque'nin değerini hala az sayıda kişi biliyor. Üst üste üç büyük turnuvayı şampiyon bitirerek kırılması güç bir rekor kıran İspanya'nın başındaki adam olarak hala taktik anlayışı nedeniyle eleştiriliyor. Real Madrid ile iki La Liga, iki Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazandıktan sonra yolu Türkiye'ye düşen ve Beşiktaş'ın başına geçen İspanyol teknik adam, ülkemizde bırakın futboldan anlamamakla itham edilmeyi, 'Yeniköy Kasabı' benzetmesine bile maruz kalmıştı. Ülkeyi tanıyana kadar aldığı kötü sonuçlar neticesinde işine son verilen Del Bosque, 2008 yılında İspanya Milli Takımı'nın başına geçti. Halen bu görevi sürdüren başarılı hoca, milli takım ile 2010 Dünya Kupası ve 2012 Avrupa Şampiyonası zaferlerine ulaşarak İspanya ve dünya futboluna adını altın harflerle yazdırdı. Ünlü hoca Yeniköy Kasabı'nın yerini bilir mi bilmem ama ona bu yakıştırmayı yapanlar kasabın önünden geçmemiştir sanırım. JOHN BENJAMİN TOSHACK Teknik direktörlük kariyerinde Real Madrid ile şampiyonluk yaşadıktan sonra yolu Beşiktaş'a düşen diğer hoca Toshack olmuştu. Ali Şen ile olan fiziki benzerliği ve sözünü sakınmaması ile tanınan Galli hoca o dönem televizyonda Erman Toroğlu 'Ben de Toshack ile aynı dönemde top oynadım' dediğinde verdiği 'Benim oynadığım liglerde oynamamış demek ki, hatırlamıyorum' cevabı ile de çok konuşulmuştu. Beşiktaş'ta görev yaptığı iki senelik dönemde Nihat Kahveci'yi parlatan, Türkiye Kupası'nı kazanan hoca şampiyonluk gelmeyince gönderilmişti. Türkiye'den Real Madrid'e geçen Toshack, Fenerbahçe'den Elvir Baljic ve Gençlerbirliği'nden Geremi'yi Madrid'e transfer ederek milli gelirimize katkıda bulunmuştur. VLADİMİR PETKOVİC Bir önceki sene Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda geçen Young Boys'un teknik direktörü olan Petkovic, Samsunspor'un başına geldiğinde şaşırmıştık. Neyse ki ülke futbolu bizi şaşırtmadı. Petkovic sezonu tamamlayamadan istifa etmek zorunda kaldı. Tekrar İsviçre'ye dönen teknik adam Sion sonrası İtalya'nın önemli takımlarından Lazio'nun başına geçti ve orada İtalya Kupası'nı kazanmayı başardı.Lazio'daki başarılı iki sene sonunda şimdi İsviçre Milli Takımı'nı çalıştırıyor. GUUS HİDDİNK Dünyada 3-5-2 sisteminin en iyi uygulayıcısı sayılan ünlü hoca, PSV Eindhoven'e Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandırdığı sene Fenerbahçe'nin başına geldi. Fenerbahçe'ye de 3-5-2 oynatmayı deneyince ilk maçta Aydınspor'dan altı gollü bir mağlubiyet aldı. O sezonu tamamlayamadan kovulan Hiddink, oynattığı futboldan çok Dansöz Yağmur ile çekildiği fotoğrafla hatırlanır. Fenerbahçe sonrası Valencia, Real Madrid, Chelsea gibi kulüp takımları Güney Kore, Avustralya, Rusya gibi ülke milli takımları çalıştıran ve başarılar elde eden Hollandalı, Herakleitos'un 'Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz' sözünü duymamış olacak ki kurtarıcı olarak bu kez Türkiye Milli Takımı'nın başına geldi Avrupa Şampiyonası play-off eleme turunda Hırvatistan'a elenince bu macerası da kısa sonuçlandı. Dünyanın saygı duyduğu bu ünlü hoca, kariyerinde ikinci kez Hollanda Milli Takımı başına geçti ve halen bu görevde. ROBERTO MANCİNİ Yazıya ilham veren ünlü İtalyan hoca, Inter'i üç sene üst üste şampiyon yaptı. Manchester City'de ise kulüp tarihinin ilk Premier League şampiyonluğuna ulaşan hoca, sezon ortasında Galatasaray'dan sürpriz bir kararla yollanan Fatih Terim'in yerine getirildi. İlk maçında Juventus ile deplasmanda berabere kalmayı başaran Mancini, Galatasaray ile epik bir galibiyet sonucunda Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıkmayı başardı. Ligde Fenerbahçe'nin ardından ikinci sırayı alarak Şampiyonlar Ligi bileti alan Mancini, aynı zamanda Türkiye Kupası'nı da kulüp müzesine götürdü. Tanımadığı bir ülkede lig başladıktan sonra göreve gelen bir hoca için başarı kabul edilebilecek istatistikler yakalayan Mancini, gerek eleştiriler gerekse de kendisine verilen sözlerin yerine getirilmemesi nedeniyle Galatasaray'dan ayrıldı. 'Hoca değil' klişesini de tadan Mancini, geçtiğimiz hafta İtalyan devi Inter'in başına geçti ve bu hafta Milan'ın karşısında Milano derbisine çıkıyor. JOACHİM LÖW VfB Stuttgart ile Almanya Kupası'nı kazanan, ligde ikinci olan, Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda final oynayan Löw 1998 yılında Aziz Yıldırım'ın ilk teknik direktörü olarak Fenerbahçe'nin başına geçtiğinde basında hakkında 'stajyer hoca' ve 'Alman köylüsü' yazıları çıkıyordu. Löw yönetiminde Fenerbahçe UEFA Kupası'nda Göteborg'u elemiş, sonrasında tek mağlubiyetini Fenerbahçe'den alan Parma'ya elenmiş ama müthiş bir futbol oynamıştı. Sınırlı kadrosuna rağmen Fenerbahçe, ligin ilk yarısını lider tamamlamış ve o yıl 11 maç üst üste kazanmıştı. Devre arasında sözleşmesi uzatılmış, ancak takımın önemli oyuncularından Metin Diyadin'in ayağının kırılması, devre arası transferlerinin takımı kötü etkilemesi ve şanssızlıklar sonucu ligi ikincilikle noktalayınca apar topar kovulmuştu.