Son olarak "Buğday" filmiyle sinemaseverlerin karşısına çıkan Kaplanoğlu'nun "Bağlılık Üçlemesi"nin ilk halkası olan "Aslı" filmi, yarın vizyona giriyor.
Üçlemenin ikinci filmi "Bağlılık Hasan"ın çekimlerine Çanakkale'de devam eden yönetmen, bir sonraki projesi olan "Aşk Üçlemesi" içinse planlamalarını sürdürüyor.
Kaplanoğlu, üçlemenin ilk filmi "Aslı"nın Türkiye'nin Oscar adayı olarak belirlenmesini, çekim sürecini ve filme ilişkin görüşlerini anlattı.
Filmin temmuz ayı başında tamamlandığını belirten yönetmen, "Ortak yapımcımızla filmin vizyon tarihini konuşuyorduk, eylülün ortası gibi vizyona sokma kararı aldık. O dönemde de Oscar başvuruları başladı. Başvurmamızı engelleyecek herhangi bir sorun yoktu, 'başvuralım' dedik. Çünkü bir sene sonra başvurursak filmin süresi geçmiş oluyordu. Sinema meslek örgütleri, akademisyen ve Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcilerinden oluşan 14 kişilik komitenin kararıyla film Oscar'a gönderilmeye karar verildi." ifadelerini kullandı.
Kaplanoğlu, Oscar adayı filmlerin bazılarının Berlin ya da Cannes Film Festivali'nde ödül almış olsa da her filmin kendine göre bir yapısı olduğunu söyledi.
Daha önce 2010'da "Bal" filmiyle de Oscar deneyimi yaşayan Kaplanoğlu, "Bağlılık Aslı"nın da Oscar'da bir şansı olduğunu düşündüğünü dile getirdi.
"Bu hikayeler karakterlerin modern hayatta yaşadıkları açmazları anlatıyor"
Kaplanoğlu, filmin evrensel bir hikaye anlattığına dikkati çekerek, "Buğday filminin çekimleri 5 yıla yakın sürdü. Dünyanın çeşitli yerlerinde çektik, Amerika, Almanya ve Türkiye'de. O süreç etrafında bir takım hikayeler yazdım. Bunlar çoğunlukla karakter hikayeleriydi. Modern hayatın insanlarda meydana getirdiği açmazlar, insanın içi ve dışı arasındaki açılan mesafe, iç muhasebenin pasif kalışı yani insanın kendi kendisiyle baş başa kalmasının giderek zorlaşması, dış ayartıcıların insanı kendinden uzaklaştırması, bu her sınıftan ve kimlikten insanda gözlemlediğim bir şey. Bunun üzerine 10'dan fazla hikaye yazdım." diye konuştu.
"Bağlılık Üçlemesi"nden sonraki projenin "Aşk Üçlemesi" olduğuna işaret eden Kaplanoğlu, şöyle devam etti:
"10-12 hikayeden oluşan bir toplama var elimde ve 'Aslı' bunun ilk adımı. Bu hikayeler karakterlerin modern hayatta yaşadıkları açmazları anlatıyor. Aslı, genç bir anne, 6-7 aylık bir bebeği var, tekrar iş hayatına dönmek istiyor ve o süreçte kendi iç hesaplaşmasını, hem bebekle olan ilişkisini hem de kendi varoluşuyla ilgili meselelerini sorguluyor."
"Çocuklara asıl vermemiz gereken şeyleri erteliyoruz"
Semih Kaplanoğlu, filmin çıkış noktasının modern çağda anne-baba ve çocuk ilişkilerindeki gözlemleri olduğunun altını çizerek, "Yaşım ilerledikçe annemin bana ne kadar çok emek verdiğini anlıyorum. Bunu gençken çok ayırt edemiyordum ama yaş ilerledikçe (anlıyorum). Annenin sana emaneten bıraktığı şey aslında senin hayatta yaptığın bütün güzelliklerin anahtarı. Birini seviyorsan, birine değer veriyorsan, biriyle bir şey paylaşıyorsan galiba bunların hepsi anneden geliyor. O yüzden bebeklerin, çocukların anneyle olan ilişkileri çok önemli ve değerli. Biz anne ve babalar olarak çocukların üstlerine fazla titremekle beraber galiba onlara asıl vermemiz gereken şeyleri erteliyoruz ve veremiyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Bu hikayeleri çekme nedenlerine değinen Kaplanoğlu, şunları kaydetti:
"İnsanın insan olma serüveninde insana fıtratından bakmaya başladığınızda, ister istemez onun içinde doğduğu dünyanın ve oradaki alışverişin o insanda bıraktığı izlere, bıraktığı yaralara, meydana getirdiği duygulara yönelmek zorundasınız. Yani modernizm baş etmeye çalıştığımız sınavların en büyüklerinden bir tanesi. Çünkü insanları ayartan, insanları kendinden uzaklaştıran, 'Ben kimim?' sorusunu sordurtmayan, 'Ben bu dünyada ne arıyorum, öleceğim sonra ne olacak, ölecek miyim acaba?' gibi sorularından uzaklaştıran bir olgu. Belki de anneyi anne, babayı baba, çocuğu çocuk, dedeyi dede olmaktan çıkartan, aslında baştan çıkartan bu durumu, bu durumun insanda yaşattığı çalkanışı anlatmanın beni yetiştiren bu ülkeye bir tür borç olduğunu düşünüyorum. O nedenle o filmleri yapmak yolunda çaba gösteriyorum."
Kaplanoğlu, filmde 6-7 aylık bir bebek oyuncuyu birçok sahnede kullandığını ve Türk sinemasında bunun örneğine pek rastlanmadığını belirtti.
Senaryo yazım aşamasından sonra bebekle film çekmenin zorluklarına karşı çevresinden geri dönüşler aldığını kaydeden Kaplanoğlu, şöyle devam etti:
"Ben onu hiç düşünmemiştim açıkçası. Sanki beni bekleyen bir bebek var, bulur yaparım diye düşünmüştüm. Çok kolay olmadı. Birtakım bebekler ve annelerle konuştuk, onlarla çalıştık. Doğal olarak bizim o bebeğin ritmine uymamız gerekiyordu. Çünkü o uyanınca çekim yapabiliyoruz. Uyuyunca, acıkınca ya da annesiyle birlikte olması gerektiğinde biz uzaklaşıyoruz. Bu süreci organize etmek kolay olmadı tabii ama Almina gerçekten inanılmaz bir bebek. Bize hiçbir zorluk çıkarmadı, çıkarmadığı gibi bir süre sonra benimle onun arasında bir ilişki oluştu. Ben içimden 'Keşke şimdi şuraya baksan' diyordum, o dönüp bakıyordu. Gerçekten tuhaf bir şey bu. Ben senaryoda bazı şeyler yazmıştım. Mesela anneyle diğer karakterin arasında bir problem olduğunda 'bebek ikisine birden bakar ve sonra annesine suçlayıcı bir gözle bakar' yazmıştım. Gerçekten insiyaki olarak Almina bunu yaptı, kendi kendine bunu hissetti sanırım. O zaman da anladım ki biz hayatla iletişimimizi belki dil üstünden değil, başka türlü bilmediğimiz hissiyatlarla inşa edebiliyoruz. Ben şöyle düşünüyorum, 'eğer siz bir niyetteyseniz, onların hepsi geliyor'."
"Bu filmi aslında bebeklerin ne yaşadığını, nasıl yaşadığını ve ne hissettiğini anlamak için yapmış olabilirim." diyen Kaplanoğlu, İngiliz psikolog Adam Philips'in kitaplarını okumanın bu konu hakkında düşünmesini sağladığını anlattı.
Kaplanoğlu, " 'Anne ile bebek arasındaki ilişki nedir, dünyaya ilk geldiğimiz andan itibaren nasıl bir süreç izliyor zihnimiz, bunun izleri ileride nasıl ortaya çıkıyor?' gibi sorulara cevap arıyordum. Bu kavramlar bende yer etmiş anladığım kadarıyla." dedi.
"Dijitalin verdiği özgürlüğe aşina olamadım bir türlü"
Filmin müziklerini yapan müzisyen Anjelika Akbar'ın da bir anne olduğunu anımsatan yönetmen, "Filmi en iyi onun anlayacağını düşündüm ve gerçekten de öyle oldu. Filmi izledikten sonra bana bazı önerilerde bulundu. Benim aklımda Mozart'ın ninnisi, Mendelson'un bir başka eseri ve Bach'tan bazı parçalar vardı. Biz bunları konuştuk, o besteleri filmin iç duygusuna yönelik olarak yeniden yorumladı Anjelika. Filmin görüntü yönetmeni Andreas Sinanos, Yunan yönetmen Theo Angelopoulos'un görüntü yönetmeniydi. Andreas da benim gibi 35 milimetre geleneğinden gelen, daha sonra dijitale geçen bir isim, o anlamda bir işbirliği yaptık." dedi.
"Bağlılık Aslı"nın ilk dijital filmi olduğuna değinen Kaplanoğlu, şunları ifade etti:
"Dijitalin verdiği özgürlüğe aşina olamadım bir türlü. Çünkü negatifle çalıştığınız zaman film en değerli malzeme oluyor ve onu çok kolay harcayamıyorsunuz ama dijital istediğiniz kadar kullanabildiğiniz, özgürlük veren bir şey, ben o özgürlüğü pek hissetmedim açıkçası. Yine aynı şekilde çalıştım. Çekimlerine devam ettiğimiz film de dijital oluyor, belli yönlerden hem kolaylıkları hem de zorlukları var."
Kaplanoğlu, bu filmde önceki filmlerine nispeten daha çok diyaloğa yer verdiğini belirterek, filmdeki diyalog yoğunluğunu karakterlerin ve hikayenin belirlediğini söyledi.
Film oyuncuları Kübra Kip, Ece Yüksel ve Umut Kurt'a teşekkürlerini ileten yönetmen, "Özellikle Kübra Kip'in performansını çok değerli buluyorum. Henüz anne olmamış birisi olduğu halde bebekle ilişkiyi o kadar iyi kurdu ki film ilerledikçe gerçekten anne ve bebek gibi görmeye başladık." ifadelerini kullandı.
"Bağlılık Aslı", 20 Eylül Cuma günü vizyona girecek.