Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şu şekilde başladı:
"Benim 15 yaşımda başlayan futbolla ilişkim, sürekli olarak bir sevgiyle, ardından Kasımpaşa Kaptanpaşa Mahallesi'nde futbol serüvenimiz kağıttan futbol topu yapıp oynardık. Mahalle takımında oynamaya başladık. Orada çabuk yükseldik. 14 yaşında başlayan o süreç amatör kümeye çıkışı getirdi. Mahalle takımında Nevruz Şerif ve takım kaptanımız olan Feti Ağabeyimiz vardı. Nevruz Bey daha sonra Fenerbahçe'ye ve Şekerspor'a gitti. Feti Bey, Camialtı'nda oynuyordu. Onlar Camialtı'nda oynarken Erokspor'dayım. Forvet oynuyorum. Gole çok yakınım. Kendiler orada oynarken beni Camialtı'na tavsiye ettiler. Camialtı da o dönemde sürekli başa oynayan bir amatör kulüptü."
Rıdvan Dilmen: Her hafta gazetelerde haftanın futbolcusu, karmaları yapılırdı. Kemal Belgin gelir yazardı.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan: Evet. Attila Gökçe de... Onlar gelir, yıldızlar falan verirdi. Gazetelerde onlar hep o şekilde çıkardı. Amatör kümenin o kadroları oradan hep takip edilirdi. Sizler de ne kadar yıldız almışsınız, durum nedir, ne değildir. Altta yorumlar da var. Şimdiki gibi değil. Şimdi amatör küme takımlarına yer kalmıyor ki... Bundan dolayı tabii heyecan dolu bir süreçti. Erokspor mahalle takımımızdı ama iyi bir takımdı. Amatör kümeden dediğim gibi Feti Ağbi gibi, Nevruz Şerif gibi amatör kümede sivrilmiş büyüklerimiz mahalle takımımızda beraber oynadığımız ekipti. Oradan Camialtı'na amatör kümeye geçerek 7 yıl orada forvet oynadım. Hem de okuyorum. Camialtı'nda oynarken İstanbul Amatör Karması'na seçildim. Gökmen ile Yasin'in kardeşleri Doğan da bizim amatör karmanın kalecisiydi. Ali Sami Yen o zamanlar çimleri tam budanmış değildi. Çimi vardı. Çünkü sonraları çim mim görmek mümkün değildi; Ali Sami Yen o hale düştü. Orada amatör karmasına seçildik. Bir süre orada kaldık. 7 senelik süreçten sonra da İETT'ye transfer oldum. İETT'ye transfer olmak bizim için ayrı bir imkandı. Hem iş imkanı doğdu hem de İETT de sürekli zirveyi zorlayan bir takımdı. Orada da 7 yıl oynadım. Bunun da beş yılı hep grup şampiyonluğuyla, İstanbul Şampiyonası ve İstanbul Şampiyonluğu ile geçti. Bizim takım da çok iyi bir takımdı. Orada da malum Oğuz var. Sonra Fenerbahçe falan da yaptı. Bizim takım da devamlı grup şampiyonu olan, İstanbul Şampiyonası'nı zorlayan bir takım. Böyle bir süreci de orada yaşadık. Tabii bir de İETT'de takım kaptanlığım da oldu. İETT'deki bu heyecan daha da farklıydı. Herhangi bir farklı, olumsuz alışkanlıkları olmayan bir takım. O zaman Vefa falan hep toprak saha. Çim saha yok. Nerelerde oynuyorduk? Mesela Şeref Stadı, toprak saha. O zaman duşlar bile aman yarabbi! Nasıl duşlar olduğu malum. Karagümrük diye bilinen Vefa Stadı'ydı. Zeytinburnu sınırları içerisinde Bozkurt Stadı vardı. Orası da tamamen toprak. Alibeyköy var, gene toprak. Düştüğün zaman, zımpara gibi derinizi alıp götürüyor. Paşabahçe vardı. Buralarda geçti futbolculuğumuz. Ali Sami Yen çimdir diye düşünürken orası da zamanla kaybetti çimini... Böyle bir süreçte 14 yıl... Son yılımı da yetiştiğim mahalle takımı Erokspor'da oynadım. Oradan da askere gittim."
Rıdvan Dilmen: Aileler ya okuyacaksın ya top oynayacaksın diyorlardı. Şimdi ikisini birlikte götürebiliyorsun. Allah rahmet eylesin, annem; ağabeyim de futbolcuydu, benim oynamamı istiyordu. Aileler o zamanlar "Oku, oku" diyorlardı. Keşke okulu da götürebilseydik. Şimdi sporcu kardeşlerimize "Okulu da götürebilirsiniz" diyoruz. Sizin öyle bir imkanınız yoktu. Okul vardı. Sizi Kaleporoviç'in istediğini de biliyorum ben Fenerbahçe'ye ama rahmetli babanız...
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Babam, Allah rahmet eylesin, "Kesinlikle okuyacaksın" diyordu. Top oynadığımı dahi çok sonraları öğrendi. Mesela ben futbol ayakkabısını falan, çok sonra Adidas ile müşerref oldum. Biz amatör kümede ilk zamanlar başkalarından ayakkabı alırdık. Aldığımız ayakkabılar da meşhur Dinyakos vardı, onlar... Dolapdere de, Yenişehir'de iki tane... Bir Rahman vardı, bir de İbrahim... Öldüyseler, rahmet okuyalım... Sağsalar, sağlık, esenlik dileyelim. Kösele, altında kramponlar, onlar da kösele... Toprak sahada oynuyorsun. O kramponlar falan, eriyor. Çiviler ayağı deliyor.
Rıdvan Dilmen: Rahmetli babanız öğrendiğinde karar vermek zorunda mı kaldınız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Karar vermek demeyeyim de... Babamı o konuda ikna ettim sonra. Yani ikna oldu. Çünkü dedim ki, "Baba bak ben okula da gidiyorum. Bu da var. İETT'deyim. Orada biraz daha lüksümüz de arttı. Camialtı'nın son dönemlerinde yine aynı şekilde. Adidas ayakkabı falan onları artık bulduk. Hele İETT'de imkanlar çok çok daha iyi. Şartlarımız çok daha iyi. Camialtı'nda da öyle. Antrenman şartları oralarda, duşlar vesaire o imkanlarımız, kulüp şartları... Camialtı'nda da iyiydi, İETT'de de... İETT'de bir de malum otobüslerimizle antrenman alanlarına gider gelirdik. Maçlara aynı şekilde gidiş, gelişlerimiz olurdu. Bir de her iki takımda da birlik, beraberlik, dayanışmamız, arkadaşlarımızla çok çok iyiydi. O dayanışma zaten bize başarıyı getiriyordu. Bazı arkadaşlarla hala telefonlaşırız. Zaman zaman görüştüklerim de olur. O birlikteliğin getirdiği neticeler vardı. Babamı sonunda ikna ettim. O da, rahmeti, bu noktadan sonra artık bana bir şey yapmadı. Hatta benim üçüncü bir önemli şeyim daha vardı. Siyaseti de yapıyordum. İETT'deyken... Gençlik kollarında İstanbul Başkanlığı'nı yapıyordum. Önce Beyoğlu, sonra İstanbul Gençlik Kollar Başkanı oldum. Hem antrenmanlar hem maçlar hem okul hem de İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı, büyük bir yoğunluk içerisinde bunları yürüttük.
Dolmabahçe'ye stada doğru inerken İETT Spor Kulübü orada... Teknik Üniversite'nin arka tarafında... Üniversitenin bir ufak antrenman sahası var dı. Bazen de orada antrenman yaptığımız olurdu. Oradan çıkardım. Elmadağ'a doğru büfeler vardır. Orada müşterisi olduğum bir büfem vardı. Oraya gittiğimde anlardı hemen zaten. Bal-süt-muz hemen karıştırırdı. Verdiğimiz enerjiyi hemen orada yeniden alırdık.
Rıdvan Dilmen: Hiç kırmızı kart gördünüz mü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir kere... Çok da aslında ciddi bir şey değildi ama... Anadolu Hisarı Stadı'nda yanılmıyorsam Yıldız ile oynuyorduk. Takım kaptanıyım aynı zamanda... Kaptanlığın verdiği itirazı yaptım. Hakem bana kırmızı kartı çıkardı. Hayatımda bir kırmızı kart vardır; odur. Başka yok...
"Gerçi bizim Camialtı'nda da, İETT'de de öyle bir sorunumuz yoktu. Ama Camialtı'na gitmeden önce Erokspor'dayken anacığım formamı evde yıkardı, kuruturdu. "Niye oynuyorsun, bak çamur olmuş" falan hiç yok. Alır yıkar, hatta daha da ileri gider ütüler, formamı bana verirdi. Ben de kulübe götürür formayı teslim ederdim."
Rıdvan Dilmen: Burayı (Başakşehir Fatih Terim Stadı) gezdik programdan önce. Başakşehir Kulübü Başkanı Göksel Bey (Gümüşdağ) de söyledi. Hem mescit var bu statta hem de farklı dinlerden çok yabancı futbolcu da olduğu için şapel ve sinagog da... Bu konuda düşünceniz nedir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Başkanın bu hassasiyeti bana göre takdire şayan... Futbolcu da, seyirci de... Olayı hep birlikte düşünmek lazım. Hem şapel hem de sinagog olması, ayrıca mescit bulunması... Seyirci var. İbadetini yapacak. Ama maçı da seyretmek istiyor. Namaz saatine de rastlıyor maç. Böyle bir yer varsa. Mescide iner, namazını kılar. Müslüman için bu... Öbür tarafta, hristiyan veya musevi olanlar var. Futbolcu veya konuklardan... Onlara tahsis edilmiş yerde ibadetini yapıp maçı izleme fırsatı bulur. Maalesef bütün statlarda bu yok. Bu açığı da gidermek lazım. Bazı uluslararası havaalanlarında da bunu görürsün ama birçoğunda da yoktur. Ben hep arkadaşlarıma söylerim. "Bakın, havalimanlarımızda mescitlerimiz muhakkak olmalı. Bunun yanında hristiyan, musevi yolcular da düşünülerek, onlara da ibadetleri için yerler yapılsın." İbadetini yapar veya yapmaz. O bizi ilgilendirmez. O kendi sorunudur. Hep benim örneğim şudur. Kardeşim, Darülaceze'ye git. İçinde mescidi görürsün, hemen yanında şapeli, sinagogu da görürsün. Niye? Sultan Abdülhamit, Darülaceze'yi yaparken sadece müslüman acezelere değil, müslüman olmayan vatandaşlarını da düşünmüş. Orada onlara da bakıyor. Onların da o tür manevi ihtiyaçlarıonı karşılamak için o adımları da atmış. Belediye başkanlığım zamanında Alemdağ'da Darülaceze'nin bir örneğini orada da yaptım. Orada da vardır. Bunları biz yapmamız lazım. Antalya'da, Başbakanlığımın ilk dönemlerinde Dinler Bahçesi yaptık. Orada da var, Belek tarafında. Bunları neden yapıyoruz? Dünyaya bazı mesajlar verelim. Siz her ne kadar bu işlerde dürüst ve samimi değilsiniz de bizim dinimiz bize bunları yapmamızı tavsiye ediyor. Biz de bu tavsiyenin gereğini yerine getiriyoruz.
Murat Kosova: Ramil Guliev'in yıllar sonra 200 metrede altın madalya kazanan ilk beyaz atlet olduğu ve yarış sonrası kendisinin "Beni ilk arayan kişinin Cumhurbaşkanımız olmasına şaşırdım" sözleri hatırlatıldı ve sizin bu tür başarıları yakından takip ediyorsunuz. Stat, tesis gelişimi açısından Avrupa Şampiyonası için en avantajlı ülkeyiz. Maalesef, Milli Takımlar için yeni jenerasyonlar için biraz beklememiz gerekecek. Oynama süreleri basketbolda da aynı. Fenerbahçe, EuroLeague; Galatasaray EuroCup şampiyonu oldu. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'nde fırtına gibi esiyor. Ama bunu maalesef milli başarıya taşıyamadık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu konu çok çok hassas. Bu şunu gösteriyor; milli ve yerli noktasında maalesef hedefi vuramıyoruz. Türkiye'nin sorunu fiziki mekanlar sorunu değil. Türkiye bunu aştı. Hakikaten, başkanının da söylediği gibi dünyada o fiziki yapılanma, okullar hariç, hiçbir yerde yok. Bizim, burada Hidayet kardeşimle de bunu konuşuyorum. Hidayet Kardeşim yapacağın en önemli şey şu. Milli Eğitim Bakanlığımızla beraber orta öğretimden üniversiteye kadar buralarda süratle biz kapalı spor salonlarına ağırlık verelim ve buralarda özellikle baskette bu işi geliştirelim. Bunu yapmamız lazım. Eskiden bizim İETT voleybolda çok güçlüydü. İTÜ basketbolda çok çok güçlüydü. Bunu Amerika'da falan dikkat edilirse, kolejler işin başını çekiyor. Bütün projelerde orta öğretimde ve üniversitelerde bunu yaygınlaştırmaların hesabı içerisindeyiz. Üniversiteler arasında da bu müsabakaların yapılmasını istiyoruz. Yurtlar, okullarda kapalı spor salonları yapıyoruz. O enerjiyi bir yere vermesi lazım. Modern tesisleri yaparak buraları halledelim diyoruz. Zaten şu anda lisanslı sayısı dönemimizde çok arttı. Rakamlara bakarsak, çok ciddi bir artış var. Bu artış devam ediyor. Bunu orta öğretimde başlatır da üniversitede devamı olursa, tesisler olarak da yurtlarımız ve okullarda olursa, 2002'de göreve geldiğimizde 848 bin. Şu anda 8 milyon 105 bin. 10 kat arttı. Tesislerle beraber arttı. Tesisleri yaptıkça, sporcu sayısı artıyor. Bunlar bu dönemde yapılırken derdimiz gençliğimizi hazırlayalım. Bu genç nüfusuz diye konuşuyoruz tamam da gencin önünü açacaksın. İmkanları hazırlayacaksın. Geçenlerde Hidayet kardeşimizle konuştuk. Bir şey daha yapman lazım. Belediyelerle irtibatı kurup mahalle aralarına potaları koyacaksınız. Gençler, hemen oraya uğrayıp basket atacak. Bunların sorumlusu belediye olacak ve bunların bakımlarını yapacak. Amerika'daki şey o. Okul spor faaliyetlerine katılan sayının 2011'de 529 bin, 2017'de 2 milyon 225 bin. Keşke 2002'yi de çıkarabilsek. Rakam o zaman daha geri gidecek. Ortalama 1'e 10 gibi bir artış söz konusu. Basketbolda çok daha çabuk mesafe kaydederiz. Şu anda 80 milyon nüfusumuz var. Bir Sırbistan veya Slovenya'ya bakın. Bunlar nasıl bu mesafeyi katettiler. Bu işi görüşerek, örneklemeler yapmak suretiyle... Demek ki bizim zemin müsait. Bir yerde demek ki; eksiğimiz var: Neyse bu eksiğimizi öğrenip, gidermek lazım. Yüzmede aynı şey yapılabilir.
Göksel Gümüşdağ: Sayın Cumhurbaşkanımız spora ve futbola çok büyük hizmetleri oldu. Özellikle son 10 yılda, dünyada eşi benzeri olmayan bir stat yatırımı yapıldı. Maalesef bu statlara rağmen, devlet ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu hizmetleri yapmasına rağmen kulüpler aynı oranda başarılı değil. Ben başarılı olmadığımız düşünüyorum. Bundan sonra kulüpler hem sayın cumhurbaşkanımıza hem halkımıza yeni yapılanmayı önlerine koymamız lazım. Kalıcı ve uzun soluklu bir proje üretirsek Türk futbolunda çok daha başarılı süreçleri yaşarız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: O da az önce eleştirdiğimiz hususu yakalamış durumda. Kulüp yönetimlerimiz bu konudaki hassasiyetleri, başımızı iki elimiz arasına alıp, nerede ne tür eksiğimiz var? Rahmetli İlhan Cavcav için derlerdi ki kasasında para olan başkan bu. Ayağını yorganına göre uzatıyor. Onun dışında futbolcular bulup çıkartırdı. Kasasında da para hep vardı. Şimdi, burada hakikaten demek ki bu işte hem işadamlığının olması, işadamlığının yanı sıra bu işi iyi değerlendirmesi... Şu anda Ankara'da, yılların kulübü Ankaragücü şu anda Süper Lig'de yok. Ama Gençlerbirliği'nin şartlarında sıkıntılar var ama tek kalan o. Şimdi Ankaragücü yukarıyı zorluyor. Zannediyorum, biraz ekonomik sıkıntısı var. O ekonomik sıkıntıyı aşabilirse büyük ihtimalle Ankaragücü, Süper Lig'de yerini alabilir. Ankara'ya da bunlar yakışır. Ankara'ya da şimdi nasip olursa bir yakışır stadı başlıyoruz. Şu anda Gençlik Spor Bakanlığımız onun hazırlıklarını yapmış vaziyette. Şu anda Göztepe, İzmir'e bir farklı heyecan getirmiş vaziyette. Dolayısıyla bu heyecan İzmir'e de belki ikinci bir kulübün Süper Lig'e çıkmasını getirebilir. Bunların önü açıktır.
Rıdvan Dilmen: İki yıl önce kulüpler yasasıyla ilgili çok konuşuldu. Şu anda dört kulübümüzün 7 milyar TL borcu var. Diğer Süper Lig, TFF 1. Lig'i saymıyorum. Ortalama 8-9 milyar TL'lik bir borç var. Yayın gelirlerimizde Avrupa'da ilk 6'dayız. Kupada devlet, Turkcell, Spor Toto Ligi... Bizim marka değerimizin eksikliğinden mi? Devlet bunlara sponsor olmaya mecbur kalıyor. Türk Hava Yolları'na teşekkür ediyorum. Hem Şampiyonlar Ligi hem Avrupa kupalarına hem Euroleague'e sponsor oluyor. Ama özel sektörlerin oraya girmesi gerekiyor. Ancak o kadar borçlu ki kulüpler. Sizin yeni kulüpler yasasında olmazsa olmazınız ne?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Buna bir olmazsa olmaz olarak girmeyelim. Öyle de bakmayalım ama devletin kurumları da bankalar, reklam ihtiyacı olmayan banka yoktur. Neden yoktur? Çünkü hepsi faizle uğraşıyor. Reklamla kendilerini kabul ettirmenin gayreti içerisindeler. Burada Ziraat Türkiye Kupası'nın yer almasını bir yerde hem bankanın çok da farklı bir kanalize etmesi bu gelirleri bakımından önemsiyorum. Aynı şekilde diğer bankaların da bu konularda - bazıları statların yapımına giriyor - önemli bir şey. Bazıları lige ortak oluyor. diyelim ki; Doğuş Fenerbahçe gibi. Aynı şekilde Anadolu Efes gibi. Vodafone, Odeabank'ın girmeleri gibi. Bunlar da dikkat ederseniz hepsi güçlü olanlarla beraber oluyorlar. Aslında güçlü olmayanlarla beraber olmak suretiyle onlara da güç kazandırsalar, sporda rekabet olacak. Çok daha farklı bir duruma gelecek. O rekabet bana göre eksikliğini hissettiğimiz kaliteyi getirebilir. O bakımdan orayı önemsiyorum. Mesela Vakıfbank kimseye bırakmıyor. Eskiden Eczacıbaşı bırakmazdı. Basketbolda, voleybolda... Kadınlar ve erkeklerde Dünyayı ciddi bir şekilde zorlama durumu var. Gelir gider tablosunda bana göre iş biraz da paranın yönetimindedir. Başarıda bir şeyi çok çok önemserim. Parayı çok iyi yönetmek lazım. Parayı da çok iyi yönetene vermek lazım. Eğer parayı iyi yönetmede sıkıntı olursa orada geri gidersiniz. Ama iyi yönetilirse para o zaman onunla hem kaliteyi satın alırsınız hem de para kendi kendini üretir.
Rıdvan Dilmen: Sizin döneminizde bir devrim oldu. Kırklarelispor, Van'da oynayabiliyor. Urfaspor, Karadeniz'e gidebiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Futbolun girmediği il kalmadı. Üstelik de bir değil her ne kadar Süper Lig, TFF 1. Lig, 2. Lig aşağı doğru.. Bizim dönemimizdeki gibi değil. her haftasonu yoğun bir futbolda hareketlilik, canlılık var. Futbol aslında olması gereken, illerimizin, halkımızın birbirleriyle kaynaşması için en önemli silahlarımızdan birisi olması lazım. Buna da fair play deniliyor ya. Ne yazık ki; bunu sağlayamadık. Bir çok tedbirler alındı, alınıyor. Son zamanlarda olumlu gelişmeler var. Bayanların statta gelmesini temin için de adımlar atıldı. Bayanların gelişi statlardaki tribün özellikli anarşisini minimize eder; çünkü bayanlar var. Orada rahat rahat küfür edilmez. Sakin bir şekilde maç seyredilir. Taşkınlık olmaz. Anarşi olmazsa herkes edebiyle maçını seyreder. Takımını alkışlar. Galip gelirse tabii ki; sevinçle dönecektir. Mağlup da olursa bilecektir ki futbolun üç tane neticesi vardır. Galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik. Bunu görmesi lazım. Milletimden özellikle bu fair play kurallarına uymalarını, burada hep beraber bu işe hazırlıklı olmak lazım. Biz bu üç neticeyi bilerek stada gidiyoruz. İş oyundur. Oyunun zevkini tatmak için gidiyoruz. Burada beraberlik de galibiyet de mağlubiyet de var. Galip geldiklerinde galip takımı alkışlayacağız, galip geldiğimizde de karşı taraf da bizi alkışlayacak. Bu bilinç içerisinde stada gitmek çok daha önemli. Bu tabii aileleri de çekiyor. Aileler de gidiyor. Katılıyor, izliyor. Dolayısıyla o seyircilikteki tadını sıkıntıya üzüntüye dönüştürmemek lazım. Tüm halkıma da en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Temmenni ederim ki; hazırlık maçında da (Türkiye-Arnavutluk) takımımız galibiyetle stattan çıkar.
Murat Kosova: Ligde en çok hoşunuza giden oyuncu, performans kime ait ? Sezonun 3'te 1'lik bölümünü geride bıraktık...
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Onu söylersem, o taraflı bir yaklaşım olur. Gönlümde hakikaten başarılı olanlar var. Oyunu olarak da şüphesiz başarılı olanlar var. Onları zaten gönülden izliyoruz.
Rıdvan Dilmen: Emine Hanım sosyal projelerde çok oluyor. Maçları hanımefendiyle mi, torunlarla mı izliyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Benim daha çok büyük torunum Ahmet, Trabzonsporlu. Bu işlere bayağı hastadır. İzleme fırsatını bulursam, İstanbul'da olduğumda beraber izleme fırsatım olur.