Tarzımız Valbuena
Travmatik bir yenilginin ardından, rüzgârın yönünü tekrar değiştirmek, Dinamo'dan önceki rakibiydi Fenerbahçe'nin. Grup matematiği içinde "kazanmak zorunda" kısmı geçilmiş, "yenilmemek şart" bölümü de eklenmişti. Buna rağmen Kadıköy'ün soğuk gecesinde, tribüne gelenleri ısıtacak golün peşine de düştüler.Koeman biri mecburi üç rotasyon yaptı. Slimani ve Topal kement atılan oyuncular oldu. Benzia, Jailson ve Barış, "Daha iyi yapsınlar" göreviyle sahaya çıktı. Frey'in tek santrafor oynadığında yetersizliğini bir kez daha görme fırsatını da yakaladık. Umarım bu transferin dahi ismi Comolli de seyretmiştir.
Grup liderliğini cebine koyup, performans ibresini rölantiye alan bir rakip karşısında ne takım arkadaşlarına alan yaratabildi, ne de takımın en ucundaki adam olarak topu orada tutup, pozisyona çevirebilmek adına bir şeyler yaptı.
Valbuena'nın sahanın her yerine koşup, topu isteyip, sorumluluk alması elbette önemli. Ancak bu arzunun sadece duran toplar veya defans arkasına pas arayışları dışında etkinliğini göremedik. Oyun tarzı Fransız yıldız için biçilmiş kaftan olduğundan kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü "tarz" yok. Sistem, Valbuena "bir şeyler" yapsın üstüne kuruldu. Kadronun kalitesini tartışabiliriz ama iyi niyetini göz ardı etmeyelim. Hepsi en iyi koşuyu, mücadeleyi gösterdi. Kendini sakınan, Benzia dahil boş vermiş gibi görünün bir kişi yoktu. Bu ruhu taşımaları aslında bir sistem peşinde olanın elini rahatlatır. Ne yazık ki Fenerbahçe'nin dün geceki mücadelesinde "iyi niyet" dışında olumlu yorumlayacağımız hiçbir şey yok. Bitiş düdüğü, gruptaki diğer maçın berabere bitmesiyle, Fenerbahçe'yi son 32'nin takımı yaptı. Bu sezonun ilk iyi haberiydi aslında. Mart ayında Avrupa heyecanını özlemişti bu camia.