Türkfutbolunun birden fazla problemi var. Altyapı, kulüplerin finansal problemleri, hakemlerin sezon boyunca tartışılan kararları, bütün bunların bir çözümü var. Altınordu ve Bursaspor gibi rol modelleri var. Gerçekten samimi olarak futbolcu yetiştirmek isteyen kulüpler gider, inceler ve uygularlar. Kulüplerin ekonomisi için dilimizde güzel bir deyim var: Ayağını yorganına göre uzat.. Bugüne kadar yönetimler bunu beceremediği için UEFA Finansal Fair Play kurallarıyla ayağımızı yorganımıza göre uzattırıyor. Önümüzdeki sezon Video Yardımcı Hakem ile hakem hatalarının da minimum düzeye ineceğine inanıyorum. Ama bir o kadar fazla tartışma olacağına da inanıyorum.. Bu problemler dışında başka bir sorun da var ki o da başkan, yönetici ve teknik adamların sezon içindeki rekabette birbirlerine karşı kullandıkları yaralayıcı üslup.. Bunun tezahürü de gergin tribünler, sosyal medyada birbirlerine demediğini bırakmayan taraftarlar, öfkenin ve sinir harbinin olduğu yerde birlik beraberlik olmaz. İşte A Milli Takım'ın başarısızlığının temel sebebi de budur. İrlanda Cumhuriyeti ve Karadağ ile iki hazırlık maçı yapacağız. Ne aday kadro konuşuluyor ne de rakipler.. Biz ne yapıyoruz. Hepimiz tekstilci kesildik, hepimiz tasarımcı olduk formaların dizayn ve fiyatı için birbirimize giriyoruz. İşte bu noktada bütün bu tartışmaların uzağında bir adam var. Teknik direktör Lucescu'nun önceki gün TFF'nin 'Maç Kitabı' yayınındaki yazısı kulüplerin rekabetinin üzerinde bir milli takım nasıl inşa edilir konusunda çok pozitif cümleler içeriyordu. Enes ve Cengiz gibi elmasların yurt dışında nasıl pırlantaya dönüştürüldüğü gözümüzün önünde. Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür gibi futbolun baharındaki gençlerimiz de aynı yoldan yürüyecekler. Lucescu, Shakhtar Donestk'te önemli bir sermaye desteği ile bir takım kurdu. Ama 10 yıllık macerasında aldığından daha fazlasına satan ve aynı zamanda kupalar da kazanan bir teknik adam olarak tarihe geçti. Milli Takım'da bonservis yok, onun yerine Lucescu ve yardımcısı Tayfur Havutçu'nun sürekli olarak çıplak gözle maç izleme mecburiyeti var. Bunu da yaptıklarını görüyoruz. Futbolcular ile bire bir iletişim halinde.. Elbette ki 2018 Dünya Kupası'nda olmamak büyük bir acı.. Ama biz bu acıyı gidemediğimiz gün zaten yaşadık. Bu acıyla kavrulmak yerine sizleri Lucescu'nun gelecekle ilgili planlarını okumaya davet ediyorum: "Türkiye'de futbola gönül vermiş herkese sesleniyorum: Amacımız günü kurtarmak değil, geleceği inşa etmek. Türkiye, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahipliği adaylığı için çok yoğun mesai harcıyor. Elimizdeki stadyumlar Avrupa'da yok. Futbolun tüm paydaşları, akademilere, altyapıya ve gençlere daha fazla önem vermeli." Bu arada Lucescu "Kalır mı kalmaz mı?" bunu da bilmiyorum.. Bu konuda çok şey yazılıp çizildi.. Mayıs ayında bunu göreceğiz!