Çok çürük elmayı kasadan attım!
Metin Kurt… Çok düzgün insandı, idealistti. "Çizgideki Gladyatör" diye kitap yazdı.O kitapta, "Ey Erman Toroğlu sen bu futbol alemindeki çok şeyi biliyorsun ama çok şeyi konuşmuyorsun. Niye konuşmuyorsun?" diye hesap sormuştu rahmetli... Evet çoğu şeyi biliyorsun ama o konuşmayı zamanında yapman lazım. Zamanında yapmazsan kelleni uçururlar, bir de üstüne haksız olursun.
Bizim futbol alemindeki sahtekarlar, üç kağıtçılar, puan hırsızları önce hukuktaki maddeleri okur, sonra bu hırsızlıkları yaparlar. Bunlarla çok dikkatli mücadele etmen lazım. Daha enteresan olan şey Metinciğim; bunların spor basınında kalemşörleri vardır. Bu sahtekarlar, onlarla ortak çalışırlar.
Şimdi ben bu yazıyı neden yazıyorum? Metin, ben hakemlik alemine İstanbul'da oynanan bir maçtan sonra girmeye karar verdim. Bunun için futbolculuğu bıraktım. Niyetim bu alemin içini temizlemekti.
Metinciğim, daha yukarılara çıkarken, yani klasmanları atlarken benim yolumu kesmek istediler. Alt kümeye düşürdüler. Bana Hilmi Ok sahip çıktı, yukarıya taşıdı. Önüm açıldı ve FIFA hakemi oldum. Ama FIFA hakemi olana kadar fazla sesim çıkmadı. Neden? O zamanlar 'erken öten horoz gibi' ötseydim, benim kesin boynumu koparırlardı. Ne zaman FIFA hakemi oldum, sonra mücadeleye başladım sevgili Metin, bu mücadeleyi de kademe kademe yaptım.
Sen çoğunu bilmiyorsun… Bu alemde çok çürük elmayı kasadan attım Metin.
Bu çok çürük elmayı kasadan atarken verdiğim beyanatlar yüzünden o zamanki MHK Başkanı tarafından disiplin kuruluna da verildim ve 1 yıl ceza yedim. Türkiye'de maç satanlar bile bu cezayı almadılar sevgili Metin.
Sonra bu ceza 6 aya düştü. Beni neden ceza heyetine gönderdiler biliyor musun?
"Bir kasa elmanın içinden çürükleri atmazsanız bütün kasayı çürütürsünüz" dedim diye. Çünkü benden evvel ve benim zamanımda çok ç��rük elmalar vardı bu camiada. Senin de bildiğin gibi… Şimdi bunlar konuşuyorlar sevgili Metin. Nereye kadar konuşurlar bilmiyorum.
Hakemler tavşan değil
Sevgili Metin… Hakemlik yaparken 1991'de Cavit Çağlar'ın baskısıyla Doğru Yol Partisi'nden milletvekili adayı oldum Mersin'de… Rakibim Aydın Güven Gürkan'dı. O kazandı. Eğer o seçimi kazansaydım spor bakanı ben olacaktım. Ben kazanamayınca Mehmet Ali Yılmaz oldu. Mehmet Ali Yılmaz, spor bakanı olduktan sonra bir gün dedi ki; "Bu hakemleri kura ile maçlara vereceğiz." Bu son derece yanlış bir uygulamaydı. O zaman milletvekili olan Yusuf Namoğlu ve Özcan Oal ile ben Spor Bakanlığı'na giderek hem Yılmaz'ı tebrik ettik hem de hakemlerin bu torbaya girme olayının ne kadar yanlış olduğunu anlattık. Ama dinlemedi, hakemleri torbaya soktu.
Hakemler torbaya girmez, çünkü hakemler tavşan değiller! Hakemin bir kişiliği, şahsiyeti vardır. Her maçın hakemi de ayrıdır. Bu bilgi, görgü, tecrübe ve kalite işidir. Ama Mehmet Ali Yılmaz ısrar etti ve hakemleri torbaya soktu, birer tavşan gibi. Mutlak onun da bir bildiği vardı.
Utanmadan hâlâ KONUŞUYORLAR
HAKEM alemindeki bireyler üçe ayrılır. Namuslular, namussuzlar, korkaklar (kişiliksizler). Sevgili Metin, bunları daha sonra açık açık, seninki gibi kitap haline getireceğim. İçinde yaşadığım, bildiğim her şey olacak. Ama şimdi ben bu konuşanlara bazı şeyler söyleyeceğim. Hakemlerin torbadan çekildiği o zamanlar, F.Bahçe'de yöneticilik yapan Hayri Yazıcıoğlu bana telefon açtı. Dedi ki; "Ermancığım, bu haftaki Trabzon'da oynayacağımız maça Fenerbahçe olarak senin hakem olmanı istiyoruz. Çünkü seninle oradaki maçta biz 50/50 oynarız. Çoğuna güvenmiyoruz. Ama seninle mağdur olmayacağımızı düşünüyoruz, o yüzden seni istedik" dedi. Ben de kendisine "Bu hafta benim maç sıram yok. Ayrıca biliyorsun ki hakemler torbaya giriyor. Ben kuradan çıkmayabilirim" dedim. Bana "Sen dalga mı geçiyorsun? Maçın hakemi sen olacaksın, biz seni istiyoruz!" dedi. Evet ben o maça atandım ve yönettim. Hatta Trabzonspor kazandı, hem de üç farkla. Sene 1988. Trabzon'da şampiyonluğu ilgilendiren çok önemli bir maç var. Trabzon, Beşiktaş ile oynuyor, hakemi benim. Yardımcı hakem Vahap Beyaz'ın kafası iki kez yarıldı, en sonunda Beşiktaş lehine bir penaltı çalınca 1 nolu yardımcı hakem Hüseyin Karaca'nın kafasına sustalı bıçak atıldı. Maçı tatil ettim. Yani başımdan çok şey geçti. Bu işlerin içinde olanların bazıları utanmadan hâlâ konuşabiliyor. Size bir misal daha vereceğim; 1991-92 sezonu Türkiye Kupası finali çift maçlı oynanıyor. Bursa, Trabzonspor'u ilk maçta sahasında 3-0 yenmiş. İkinci maç Trabzon'da… Dönemin MHK Başkanı, Ahmet Çakar'a tebligat yapıyor, yardımcı hakemlerin ismini vererek "Maça siz gideceksiniz" diyor. Ama ne hikmetse maça bir gün kala Çakar maçtan alınıyor, bir başka hakem maça gidiyor. O zamanki MHK Başkanı'na soruyorum. Bu tayinlere nasıl karar veriliyor, nasıl değişiyor?
Su yollarını kesiyoruz
HÜRRİYET Gazetesi'nde bir yazı okuyorum. Erman Toroğlu ile Ahmet Çakar'ın, TFF Genel Kurulu'ndaki üyelikleriyle ilgili. Ben ve Ahmet Çakar, yurt dışında idare ettiğimiz maç çokluğuna göre şu anda TFF Genel Kurul üyesiyiz. TFF Kongre üyeliği benim için çok da önemli bir şey değil. Ayrıca üyeyiz diye TFF'nin aldığı her karara 'evet' mi diyeceğiz? Tenkit etmeyecek miyiz? Ahmet hakkında şunu net söyleyebilirim: Para-pul ile işi olmaz. Namuslu adamdır. Bazı konularını hiç beğenmem. O da biliyor neler olduğunu. Ben de Ahmet de üye olsak ne olur, olmasak ne olur!
Ama bazılarına göre benim ve Ahmet'in Türk spor basınında olması tehlikeli. Son derece haklılar. Çünkü onların su yollarını kesiyoruz. Sonuçta 'KUM SAATİ' değiliz. Bizi döndürüp döndürüp, üç dakikaya-beş dakikaya kullanamazsınız. O 'KUM SAATLERİ' saunalarda olur, istediğiniz gibi döndürürsünüz veya yumurta pişirirken kullanırsınız. Sarısı kayısı kıvamında mı olsun, rafadan mı olsun diye belirlemek için. Yani istediğiniz yöne çevrilir bunlar!
Not: Sevgili Metin, seni çok sevdim ama şunu unutma; bu ahlaksızları isim olarak yazar kullanırsan seni mahkemeye verirler. Teleferik gibi hem karşıdan kazanırlar hem de benden. Anladın mı şimdi sevgili Metin. Nurlar içinde yat!