Her şey yolunda!
Farklı cümleler kullanarak sizlere eskiyi anlatmaya çalışacağız. Zaten sezon başından beri "dem" vurduğumuz, "yetersiz" gördüğümüz tüm detayların, "eksiksiz" olarak sahada yer aldığını belirterek başlayalım.Ama Pereira'nın istediğini yaptı takım; neredeyse hiç pozisyon vermedi rakibe. Üstün oynamanın, atak oyuna- istekli futbolun; pozisyona dönüşmediği "aynı" maçlardan bir tanesiydi aslında.
İlk yarıda üç pozisyon sayabiliyoruz. Biri rakibin ikramı. 15 dakikaya bir tane düşüyor.
Pereira, "Girdiğimiz pozisyonları değerlendirsek, iki-üç gol atabilirdik" der muhtemelen. Tam istediği gibi yani her şey.
Devre arası kulüp açıklama yapıyor, 11 bin kombine, 700 biletli seyirci gelmiş maça. Buna karşın iki bine yakın güvenlik görevlisi varmış. Yani; "Para kazanmadığımız maça yaptığımız masrafa bakın" diyorlar. Halbuki, "Niye daha fazla taraftarımız bu maça gelmedi?" diye sormalılardı kendilerine. Hafta sonu olmasına rağmen, diğer 17 bin kombine sahibi niye tercih etmemiş stada gelmeyi. Veya bir milyon üyeye ulaşmaya çalışırken, bin biletli seyirci bile niye gelmemiş. 90 dakika boyunca üç pozisyon seyretmek için kimse gelmez maça diyebilirlerdi kendilerine. Veya "Önemli olan kazanmak" iddiasında, sadece 700 taraftar mı varmış Fenerbahçe'de. Pozisyon vermeyen takımı niye izlemeye gelmiyor bu tabelacılar. Biz eleştirdikçe, bombardımana tutuyorlar da... "Kupa önemli değil" diyenleri de duyar gibiyim. Bunu Aziz Başkan da söylüyor ama her kongrede önüne bir sürü kupayı dizip, gururla da oturuyor. Neymiş; kazanınca önemli, kazanmayınca gereksiz...
Kitlenen oyunu açan Kayseri'nin acemisi oldu. Deniz, hakemi aldatamadı, kendini attırdı, Kadlec'in zincirleri çözüldü ve golün asistini yaptı. Takım olarak skoru isteyen ama gol çizgisini geçmek için "birilerinin bir şeyler yapmasını" beklediler.