Olmazlar, oldu!
Maçta dakikalar ilerlerken beklentilerimizin dışına çıkan bir şey oldu mu diye düşündüm. İki takım için de konuşmamız gerekir, yoktu...Fenerbahçe'nin durumu ve silahları belli. Hatta sayılı. Koşmaktan sakınmayan ama topu ayağına aldığında öne oynayamayan orta sahasına, orta saha çizgisini geçmeyen bekleri de eklenince, baskı yapması veya rakibi dengesiz yakalaması, ihtimaller dışında kaldı.
Van Persie'nin "bitikliği" herkesin malumu. Bir de ceza alanı çevresinde ana kara ile bağlantısı kesilip, "ada" pozisyonuna geçince, Lens feribotuna mahkum kaldı. Yine de takımın yalnızlığı içinde tabelayı değiştirecek fırsatları buldu.
Şöhretinin çok arkasından gelen fizik gücü ve inancı kendisini sezonun ofsayt kralı da yapabilirdi. Moussa Sow'un 30 metreden fantezi araması, beraberinde kaçınılmaz kötü şutu getirdi ama bir gaflet anı da yarattı. Pas; şut oldu. Van Persie ofsayta düşmedi, Ahmet Şahin gol yedi.
Maçın o dakikaya kadar "olmazları" bir anda yeşil ışık yaktılar. Peki; iyi şeyler de yok muydu?
Neye göre baktığınıza bağlı. Karabük burada Beşiktaş'ı da, Galatasaray'ı da devirdi. Üstelik maçın kahramanı da Ahmet Şahin değildi.
Yani; böyle etkili getirmedi onları kendi kalesine. Aynı şekilde, Fenerbahçe de rakibini etkili getirmedi kalesine. Seleznov ile Skrtel ve Kjaer mücadelesi aslında ders olarak izletilmeli. Tadında sertlik de vardı bu ikililer arasında, çözüm adına denemeler de. İki taraf da bire birde kazanmak için tecrübelerini, yeteneklerini ve güçlerini ortaya koydular. Chelsea eşleşmesinde, Lugano ile Drogba arasında da görmüştük benzerini. Özlemişiz bu taktik savaşları. Üst üste gelen puan kayıplarının ve milli maçların peşinden, sürpriz ibresinin sürekli yer değiştirdiği bir maçta aslında. Kazanmak Fenerbahçe adına sadece rahat bir nefes anlamına gelmiyor, sıralamadaki pozisyonunu koruması, arkadan gelenlerle arasına fark koyması da çok önemliydi. Yoksa bugün Advocaat'ın bir haftalık tatilini, Volkan Şen'in 10 dakikalık macerasını ve klasik "1 Nisan" şakalarını konuşuyor olacaktık.