Yol daha çok uzun vazgeçmek olmaz
Müthiş bir ilk yarı izledik aslında. Çatır çatır mücadele vardı. Hem topa, hem de rakibe sert olmaktan çekinmeyen, kendi içinde yükselen atmosferi, büyük maç tadına taşıyan agresiflik de sahadaydı.Böyle maçları teknik adamlar genelde yenilmemek üzerine kurgularlar. Bir puanı cebine koyup, diğer ikisi için performansa, çokça da duran toplara güvenirler. Nasıl olsa bir hata olacaktır. Bunu değerlendirmenin peşine düşmek isterler.
Bir taç atışından gelişen atakta Trabzonspor öne geçti. Alper'in çabasıyla da Fenerbahçe eşitliği buldu. Golün olmasından ziyade, dakikası hayatiydi. 40 dakika başarı ile direnen rakibin defansif konsantrasyonunu bozup, soyunma odasında moralsiz göndermekle kalmadılar, tribünleri de tekrar arkalarına çekerek, üstlerindeki baskıdan da kurtuldular.
Guliano'nun on birde sahaya çıkması bekleniyordu, 46'da Van Persie'nin yerine geldi sahaya. Tabelayı eşitlemenin peşinde koşarken, Trabzonspor takımı dengesiz yakaladı Fenerbahçe'yi. Defans kalabalığında neredeyse "yok" çeken Van Persie'nin yerine, topun değerini bilen yeni transferi ile, "ne yapacağız?" sorusunu Ersun Yanal'ın gündemine soktu Aykut Kocaman. Çünkü hücum ezberinin dışına çıkmaya hazırlanan bir rakip olmuşlardı.
"Hesaplar hatalar üstüneydi" dedik, Volkan Demirel bu sezonki zincirine bir yenisini ekledi. Kazanmak üzerine kurulan hesaplar bir anda yine eşitliği sağlama çabalarına döndü. Soldado silahını da kullanarak, orta sahasında azalmayı da göze aldı Kocaman. Eleştirilecek çok şeyin olduğu ama, iki takım oyuncularının da vazgeçmediği dakikaların şahidiydik. Gidilecek daha çok uzun bir yol olmasına rağmen, ikinci haftayı ligin finali haline getirdiler. Klasik deyimdir; "Köprünün altından daha çok su akar"… Ersun hoca'nın maç başındaki sözlerinde de, iki takımın daha yeni ve eksik olduğu vurgusu vardı. Bu arzuyu kaybetmezlerse, tabelaya bakmadan, iki takımın da gelişime çok açık olduğunu söylemek gerekir.
Zamana da, anlayışa da ihtiyaçları var.