Umut hep cebimizde kalacak
Üç gün önceki Rusya maçından düne geldiğimizde "taş üstüne taş konduğunu" gördük. İsveç gibi sert bir takıma karşı, üstelik deplasmanda topu ve oyunu böylesine kontrol etmek önemliydi. Goller yedik veya pozisyonlar verdik, doğrudur. Ancak daha formanın ağırlığına alışamamış, acemilikleri diz boyu oyuncularla oynuyoruz. İlk kez bir araya gelmeye başlayan bu çocukların hiç kırılmadan, topu sürekli yerde tutarak paslaşmaları veya yardımlaşmadan vazgeçmeden sahada kalmaları beni umutlandırdı.Tüm maçı sahiplenerek oynamaları, hata yapmalarına rağmen koşmaktan vazgeçmemeleri daha da önemliydi. Kulüp havasında bir milli takım için güzel işaretler bunlar. Okay - Topal ikilisinin orta sahayı tutmalarına, Oğuzhan'ın öne paslarıyla etkili oyun yorumu gelmeliydi. Hakan ve Cengiz'in içeri kat eden akıllı bindirmeleri veya Cenk'in koşuları bu paslara yanıt alamadı. Oğuzhan ya geç kaldı, ofsayt geldi sonrasında, ya da rakibe takılıp kaldı. Dikkat ederseniz oyun karakteri veya düzen değil eleştirdiklerimiz. Performanslar üstünden konuşuyoruz. O nedenle umut hep cebimizde kalacak. Çünkü bu maçta kötü oynayanlar, diğerinde daha farklı veya akıllı olacaklardır.
Düşündüm de, bizi Fransa'ya kadar götüren maçlar da dahil olmak üzere, neredeyse dört yıldır, ilk defa "Bu takım olur" umudunu taşıdım. Karşımızda sonucu kabul etmeyen, sonuna kadar uğraşan ve bir planı olan takım vardı. Oyuncu değişiklikleri ve Yunus - Emre Akbaba ısrarları ile gelen iki golle galibiyete uzanan eller... Bu çocukların hak ettikleri bu sonuca çok ihtiyaçları vardı. Tıpkı bizim gibi...