İnanmak...
Türkiye Kupası'nda uzun bir maratonu geride bıraktık. 150 kulübün teri ve emeğiyle yürünen bu uzun yolda dün akşam Diyarbakır'da Fenerbahçe ile Akhisar kupayı müzelerine götürebilmek için sahaya çıktılar. Diyarbakır'daki yeni stadyumun şehire ve bölgeye katacağı spor heyecanının ilk müjdecisi dün geceki finaldi.. Türkiye, Euro 2024 adaylığı sürecinde Avrupa'nın en çok yeni stadyum yapan ülkesi.. Sadece Diyarbakır değil, tüm bu organizasyon için emek gösterenlere bir gazeteci ve aynı zamanda sporsever olarak teşekkür ederim. Gelelim final maçına..Benim favorim Fenerbahçe idi tartışmasız.. Futbol bütün hafta yönetici ve teknik direktörlerin konuştuğu ama son sözün sahada konuşulduğu bir oyun. İki kulvarda da Mayıs ayına kupa hedefiyle giren Aykut Kocaman'a maç başlarken başarısız demek mümkün değildi. Ligde harika bir seri varken, hem de..
Yarı finaldaki Beşiktaş rövanşından beri Kocaman her zamanki sakin ve uzlaşmacı tavrından sanki uzaklaştı. Yaşadığı gerginliğin dün sahaya çıkan takımın üzerinde bir baskı oluşturduğunu sanırım hepimiz gözlemledik. İkinci yarıda oyuna girip katkı yaptığı her maçın ardından Valbuena'yı yine yedek başlatmak bir futbol doğrusu olmasa gerek. Bir kural da değil..
Bunun adı inat olsa gerek. Ligde Fenerbahçe'yi hem Kadıköy'de hem de evinde mağlup eden Akhisar, 4 gün önce lider Galatasaray'a maçın ikinci yarısında adeta kan kusturmuştu. Okan Buruk'un takımı dün de yeteneklerinden çok daha fazla olan yüreklerini sahaya koydular. Akıl dolu 3 tane de gol attılar. Ligin en düşük bütçeli takımlarından birinin Türkiye Kupası'nda mutlu sona ulaşması eminim gelecek sezon birçok takımın umutsuzluğunu da yok edecektir. İnanırsan, çalışırsan, hocanın verdiği taktiği uygularsan, karşındaki takımın piyasa değerinin hiçbir önemi yoktur.