Bam, bam, bam
Kağıt üstünde en kolay maçın, "en zor" hale gelmesi hiç de "zor" olmadı. Fenerbahçe'nin galibiyet arzusu, sabır yerine "bir an önce" düğmesiyle hareket geçince, baskılı ama verimsiz bir oyun ortaya çıktı. Klasik Samandıra mikrobu; "Hadi maça heyecan katalım" virüsü iş başındaydı. Bu kez ilk maçında Adil Rami'de kendini gösterdi. Kaptırdı ayağındaki topu, Orgil de hediyeyi kabul etti.Beraberlik çabuk gelse de, oyunun kendi hikayesi Fenerbahçe'ye "çile" çektirmek üzerindeydi. Rodriguis'in sakatlığı sonrasında Emre'nin oyuna girmesiyle, top tamamen Fenerbahçe'nin kontrolüne geçse de, Ankaragücü'nün direncini kırmak adına pozisyon üretilemiyordu.
Bu noktada, sabırlı oyunla – isteklisi arasındaki fark tartışmaya açılabilir. Akıldan çıktığınız zaman, kaosun içine düşüyorsunuz ve sürekli olarak kalabalığın içine oynamak zorundasınız. Bu ikilemde Ersun Yanal'ın da oyuncularının tecrübesi dışında silahı kalmıyor. Tam tribünlerin isteği var sahada; "Taktik – maktik yok, bam bam bam." Olmuyor tabi. Oyuncu inisiyatifi seni süründürür. Bir hata anına muhtaç kalırsın. Emre'nin oyun zekası, Kruse'nin tecrübesiyle geldi galibiyet golü. Üç gol yediği Alanya maçı performansı daha akıl doluydu Fenerbahçe'nin.
Yine de derbi öncesinde, kazanmak en önemlisiydi. İyi oynamak hedefi bir tarafa atılınca, son anlardaki geri pasları da anlamlı oluyor. En başında söylediğimiz gibi "en zor" hale gelen, kendi karakterini yaratan bir maçtan çıktı Fenerbahçe. Ankaragücü için, oynamak yerine direnmenin anlamsız kılındığını da gördük.
Böyle maçlar sezon içinde daha çok yaşanacak. Yanal bu aceleyi veya paniği doğru anda, doğru karara döndürmek zorunda. İsteğe, arzuya bir şey diyemeyiz ama büyük takımı ayıran akılı, duyguyu önüne koymasıdır. Sonuçta ligin ilk finalinin arifesine geldiler. Şimdi; sezonun ağabeyini görmek için gün sayacağız.