Vazgeçmişler senfonisi...
Maçın gidişatı, temposu, beklenen düzeyde kaldı. İki rakibin puan kaybettiği bir maç gibi değil, Fenerbahçe'nin daha önceki tecrübelerindeki bir kopyayı izlettiler. Evet; istiyorlar ve yapmaya çalışıyorlar. Sonuç; beceri bir noktada tükeniyor ve son harekete gelindiğinde, bu haftaya kadar neden bu kadar puan kaybedildiği anlaşılıyor.Rakiplerin önlem oranını çok azalttığı, sadece belli bölge kontrolleri ile etkisiz hale getirdiği bir takım oldu Fenerbahçe.
Advocaat'ın sezon başından beri şikayet ettiği gerçeği, bir kez daha seyrettik sadece.
Sıradan oyuncular ile sınırlı beceri sahiplerinin, kendi çevrelerinde dönmesi halinde geçiyor maçlar.
Yine de; kazançlı bir haftaya başlamak adına taraftarın da bir sinerji vermesi gerekirdi. Kadıköy'de, böylesine önemli bir maçta tribünler bu kadar boş ise, futbolcuları da kazanmaları gerektiğine kolay inandıramazsınız.
Herkes vazgeçmiş Fenerbahçe'de...
Seyircisi yalnız bırakmış takımı, teknik direktörü de beğenmiyor sahadakileri.
Yönetim, yine "yönetme" sevdasına düşüp, kulübe ile çekişir halde. Fenerbahçe TV'de Advocaat'a en sert cümleler kuruluyor. Pereira'ya bile söylenmeyen kelimeler ediliyorsa, 'birisi' izin vermiş, yolu açmış demektir.
Her tarafta yalnızlık var kısacası. Birisi, ötekine güvenmiyorsa; bu ortamdan kenetlenme veya aidiyet değil, vazgeçme çıkar.
Kendi adıma şampiyonluk beklemiyorum zaten bu kadrodan. Ama iddiayı sıcak tutup, en azından Şampiyonlar Ligi için fırsat yaratma ihtimalinin korunması gerekir.
İki puan kaybeden Galatasaray, bir hafta sonra Beşiktaş ile karşılaşacakken, üçüncülük ikramı vardı bu maçta. "Neden olmadı?" diye soruyorsanız, Advocaat'ın bakışıyla cevap verelim: "Nasıl olsun?" Lens ile Alper'in cezasında, yerine oynayanlar üretemediler. Moussa Sow'un santraforluğuna bir kez daha güvenilmez damgası geldi. Ozan'ın bireysel penetreleri veya Stoch'un sürekli şut araması dışında da belli plan yok.
Takımı bu hale getirenler için en kötüsü; sonucu fatura edecekleri bir hakem yönetimi de yoktu sahada. Bülent Uygun bir gün önce söyledi, biz de tekrarlayalım:
"Eserleriyle gurur duysunlar..."